Antichrist'a Önyargılı Bi Okuma ve Solyaris..


Lars von Trier'in son filmi Antichrist, hakkaten deli işi bişii.. Oyunculuklar ve atmosfer müthiş, daha ilk sahnesinde içine çekip, müthiş bi deneyim yaşatıyor ve bu adam bunu hep yapıyor..

Filmin hikayesini lineer olarak kısaca anlatırsak: Anne ile baba sevişirken, çiftin çocuu intihar eder ve anne bu travmayla başa çıkamaz: Tedavi görür, ardından kocasıyla korkusuyla yüzleşmek için Eden'a giderler: Orada gerçekleri öğreniriz, kadın çocuunun ölümüne izleyici kalmıştır, hem kocasını hem kendini cezalandırır: Kocası kadını öldürür.. Film biter..

Daha prologda aslında, Trier, mesaj veriyor: Çift sevişmeye başladıktan kısa bi süre sonra cam açılıyor rüzgarla.. Ve uyanan çocuk, sandalyeyi çekip, kendini boşluğa bırakıyor-
sonraki sahnelerde flashbacklerle kadının olayı gördüğünü de anlıyoruz..
Filmde rüzgarın estiği sahneleri tam hatırlayamıyorum ama, kullanılışı tesadüfi diil: Rüzgarın habercisi olduğu kötü (başta adını koyamasak da, sonradan öğreniyoruz..) bişii var..

Yas ve acı bölümünde de keza: Kadın ağlıyor, çok ağlıyor, kendini suçluyor, kafasını klozete vuruyor: Ve fakat, climaxe doğru itiraf ediyor: "Ağlayan kadın hile yapandır.." diye-
trier'in duygusal pornolarını "dram.." diye yutturmasına alışkın olan bizler için, çok da şaşırtıcı bişii diil bu..

Umutsuzluk ve üç dilenci bölümlerindeyse, çiftin sevgisinin nefrete dönüşümünü izliyoruz: Film, başından beri manipüle ettiği seyirciye bu bölümlerden itibaren bilgilerini vermeye başlıyor: Devreye giren Okültizm, filme yeni kapılar açsa da, diğer taraftan Trier'in aynı şeyleri yeniden tekrarlamak için bulduğu bi yöntem olduğunu düşündürüyor..

Bu bağlamda, Okültizm'e geçmeden önce, önceki Trier filmlerinden ikisini kısaca anmak lazım: Breaking The Waves ve Dogville: Bu filmlerdeki kadın ve erkek karakterler birbirlerinin aynısı: Bess, kocasının isteğiyle (basit bi fantezi ya da "karısının iiliğini düşünen koca.." imgesi olarak dursa da..) diğer erkeklerle sevişmeye başlıyor: Dogville'deki Grace'se, yakalanmamak için kasaba erkeklerinin isteklerine boyun eğiyor: Kabulleniyorlar-
kabullenmek önemli donemiz: Çünkü Antichrist'taki kadın cadıya "dönüşmüyor..", zaten (her kadının..) içinde bulunan cadılığı "kabulleniyor.."-
kadın cinselliğinin erkek egemen sistemin tasarrufuna alınmasıysa insanlığın tarihiyle yaşıt olduğundan pek girmiycem..

Ama kadın/lık ve Hıristiyan kültüründeki cadı kavramı incelenmeyi hak ediyor: Cadı ve büyü/büyücülük birbirinden ayrılmaz kavramlar gibi görünse de, antropolojide her zaman birlikte görülmezler: Misal, Türkiye'de (genellersek İslam coğrafyasında..) büyü, nazar (kötü göz..), hatta hortlak/cin gibi inançlar olmasına rağmen, Hıristiyan kültüründeki gibi bi cadı/lık inancı yoktur-
keza Bushmanlar ve Andaman yerlilerinde de büyü inancı olmasına rağmen, cadılık geleneği yoktur..
Büyücü, istek üzerine büyü yapar/hazırlarken, cadı sadece kendi çıkarları için büyü yapar..
Hıristiyanlıkta tüm cadılar kadındır-
neden olduğunu işlemeye gerek yok sanırım: Filmin, işi gelip cadılığa bağlamasını başka bi yönetmen olsa bu kadar büyütmezdim ve fakat yönetmen Trier olunca didikleyesi geliyor insanın..
Cadılıkla mücadelenin el kitabı Malleus Malifecarum cadıların "cadı olduklarını.." itiraf etmeleri için uygulanacak yöntemler yazar: Bunlar sırasıyla, tatlı dil, tahkir, korkutma ve ağır işkence..
Filme geldiğimizdeyse, koca bu yöntemleri farkında olmadan uyguluyor..
Tatlı dil: von Trier erkeklerinin başka bi özelliği: Breaking The Waves'teki koca, Dogville'deki Tom ve bu filmdeki erkek aynılar: Öylesine iiler ki, tüm suç kadınların üzerine kalıyor.. Ekstra bişii yapmalarına gerek yok..

[Çok dağıldım galiba..]
Filmin başında gayet erotize ve estetize bi biçimde sunulan sevişme, film ilerledikçe giderek sadistik bi ton kazanıyor: Isırma eylemi, tokatlanma isteği/eylemi derken, kastrasyon ve klitoris kesmeye uzanıyoruz: Ve üç dilenci geliyor-
koca, hepsiyle karşılaşmıştı önceden..
Kadın, kocasının penis ve taşaklarına eline geçirdiği bişiiyle vuruyor: Kastrasyonda amaç, erkeği sperm üretemez hale getirmektir: Yani illa Osmanlılar gibi penis kesmeye gerek yok.. Sembolik bi idam filmde izlediğimiz: Penis hala erekte ve kadın ona mastürbasyon yapıyor-
amacı kendi zevki diil, eğer öyle olsaydı, penisi vajinasına sokardı..
Mastürbasyon sonucunda kan geliyor adamın penisinden: İdam edilen erkekler idam sırasında "son kez.." meni boşaltırlar: Kadının kocasına verdiği mesajsa şu: "Penisin yok: Artık ölüsün.."

Bi klitoris, iki diyeti ödüyor: Çocuun ölümüne sebep olan "zevk..", erkeği kastraste etmenin vicdan azabı: Üzerine de, Hıristiyanlıkta seksin zevk için diil, doğum amacıyla yapıldığını eklediğimizdeyse kadının neden vajinasını/rahmini diil de, klitorisini hedef aldığını anlamak daha da kolaylaşabiliyor..

Solyaris meselesi: Filmi izlerken aklıma hiç Tarkovsky gelmemişti açıkçası-
çünkü atmosferi başka bişii düşünmenize izin vermiyor hakkaten.. Ve fakat filmin sonunda Tarkovsky'ye adandığını okumamla, aklıma sadece Solyaris geldi..
Benzeyen oldukça "fikir.." var iki filmde: Eden'ın Solyaris olduğu açık: Çünkü iki yerin de fiziksel ve mental etkileri birbirine benziyor: Solyaris'te Kris (ve diğer herkesler..) bilinçaltlarından gelen imgelerin gerçekleriyle karşılaşırken, Antichrist'ta "chaos reigns.." diyen tilkiler (ki Wiki'den aldığım bilgiye göre von Trier, bizzat, şahsi, kendisi söylemiş o repliği..), kadının ayağını yakan çimenler, kaynağı belirsiz ağlama sesleri var..

İki filmdeki erkek karakterler de kadınlarını seviyor ve onlara inanıyorlar: Sonradan durum değişiyor tabii, Kris, ölen karısının yeni suretine inanmayı sürdürürken, Antichris'taki koca bundan vazgeçiyor..
İki filmdeki kadınlar da erkeklerini seviyorlar ve fakat, bu sevgi stabil diil-
iiden iiye -iice, erkekle kadının farklı yaratıklar olduklarına inanıcam bu gidişle: Sevildiklerine dair şüphe duyuyorlar, bu konuda çoğu zaman onay bekliyorlar, diğer kadınları tehdit olarak görüyorlar, kendilerini cezalandırmaktan çekinmiyorlar.. Ama finalde ikisi farklı yollara savruluyor: Solyaris'te Hari, Kris için yeni bi "gerçeklik.." inşa etmek için kendini feda ederken, Antichrist'taki kadın yaptıklarının cezasını çekiyor..

Üç dilenci geliyor: Koca elleriyle boğuyor kadını, sonrasında yakıyor: Ve von Trier, "cadılar cezalandırılmalı.." diyor-
eğer şu hikayeyi, cadı/lık alt-metniyle sunmasaydı, basit bi suç-intikam filmi olarak görebilirdim: Ancak, önyargılı bi okuma bu ve tüm olanaklarımı kullanıyorum, ahah.. "Tüm kadınlar cadıdır.."a çıkan bi final sonrası (kadının "kadın vücudunu doğa yönetir, yapman gereken şey sadece doğayı kabullenmek.." repliğini hatırlayın..), epilogda kimliksiz hale getirilmiş yüzlerce cadı (ruhu..) görmek, fecii derecede can sıkıyor..

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Takdir ettim yazınızı.

Adsız dedi ki...

Güzel yorum.Ancak "Solyaris" değil "Solaris" olacak.
Düşünsel düzeyiniz epeyce yükseklerde iken neden çocuksu bir dili kullandığınızı da merak ettim sakıncası yoksa...
Filmlerle ilgilenen bir topluluğumuz var.Göz atmak isterseniz.
Dr Mehmet Can Güngen
http://www.felsefeforumu.com
http://www.felsefeblogu.com

yucitek dedi ki...

imdb'de Solyaris olarak geçiyor ama: (http://www.imdb.com/title/tt0069293/)

İltifatınız için teşekkür ederim, imla meselesiyse bi ara fecii sardığım msn'den yadigar: Alışkanlıklar kolay değişmiyor :))

enhe_du_obscura dedi ki...

"the cinema reveals us to be a gynocidal culture, accepting as normal the mutilation and abuse of women by men, but horrified when it is women who become the abusers."

Yazınız çok güzel... Şurada da güzel bir analiz var, paylaşmak istedim:
http://www.opendemocracy.net/article/antichrist-the-visual-theology-of-lars-von-trier

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.