Rio


'11 yapımı Carlos Saldanha filmi Rio, büyük beklentilerle izlemeye başlamama rağmen beni hayal kırıklığına uğratmış bir yapım: Bununsa iki sebebi var, birincisi son derece hesapçı senaryosu, diğeriyse Bolt'la olan benzerliği..

Film tropikal bir papağan türü olan ve fakat türdaşlarının aksine uçamayan Blu'nun aşkı, kendini ve özgürlüğünü bulması üzerine: Ancak bunu yaparken uluslararası hayvan kaçakçılığını da konusuna dahil etmesine rağmen, son derece hesapçı..

Öncelikle esas kızımız Blu'yu "buluyor..", yani onu parayla satın almıyor, eğer satın alsaydı bu kadar "iyi.." olarak kodlanabilmesi mümkün olmaz, zira sisteme son tüketici olarak dahil olmuş olacaktı..

Blu'nun türünün "son.." erkeği olması dolayısıyla Brezilya'ya taşınan hikayenin kötü adamlarıyla tanışıyoruz: Film burada bir yanlış daha yapıyor, "kötü.." olarak hayvanları yakalayanları ve ülkeden çıkaranları gösteriyor: Peki ya sonrası??

"ricamdır: biri, birisi de pet-shoplarda satılan hayvanların üretimleri, uluslararası transferleri hakkında belgesel çeksin.."
ug tek, 4 ağustos '10, twitter..
Rio buna yelteniyormuş gibi dursa da, son tüketici hakkında hiçbir laf etmiyor: Onlarca saati küçücük kafeslerde geçirmek zorunda kalan ve daha "satış.."a çıkamadan hayatını kaybeden binlerce hayvan olmasna sebep olan bu igğrenç sistemi oluşturan ve onu ayakta tutanlar filmde tek bir kare olsun görünmüyorlar: Çünkü Brezilya'da değiller: Avrupa'dalar, Amerika'dalar, oradalar buradalar.. Tüm suçu Brezilya'daki küçücük bir çeteye atarak "hayvan haklarına duyarlı.." olunmuyor ne yazık ki..

Hikayenin Bolt'la olan benzerliği de filmi son derece ögörülebilir yapıyor..

Read more

Rango


'11 yapımı Gore Verbinski filmi Rango hakkında hiçbir bilgim yoktu izlerken-
bu çağda bu cahillik..
Ancak izledikçe filme aşık oldum desem yeri.. Öyle güzel..

Hikayesi kısaca şöyle: Rango (ki, bu ismi de sonradan kendisi alıyor..) akvaryumda yaşayan bir bukalemun, yolculuk esnasında meydana gelen kaza sonrasında "özgür.." kalıyor ve bir kasabaya ulaşıyor, ancak gittiği yerde ciddi bir su sıkıntısı var, öyle böyle değil hatta: Su Bankası dahi kurulmuş, ve her hafta düzenli olarak gelen su da gelmemeye başlayınca çare aramaya başlıyorlar ve tüm kasaba Rango'nun ardında birleşiyor, olaylar gelişiyor, gerçek suçlular bulunuyor ve aslında kahraman olmayan Rango bir kahramana dönüşüyor..

Western-animasyon olan film, her iki türün de gerekliliklerinin altından başarıyla kalkıyor, animasyonların büyüme/olgunlaşma/kendini bulma süreciyle, westernlerden aşina olduğumuz suç, çatışma vs.. her şey yerli yerinde.. Tabii bununla da sınırlı değil filmin vaat ettikleri, ister çevreci, ister petrol ya da su politikaları olarak değerlendirilebilecek birden fazla alt-metne sahip: Kendi adıma Las Vegas'ı inşa ederken çevreye verilen zarardan ziyade, suyun temsil ettikleriyle ilgilendim.. Ve bu açıdan filmi distopya olarak da değerlendirmek de olası-
ki, öyle yapıyorum.. Masalsı sonu buna ket vursa da, çizdiği portre son derece gerçekçi..

Ve fakat bununla da sınırlı değil, inanılmaz güzel bir şekilde akıyor film, göndermeleri, kendine-göndermeleri, ciddiyetten fersah fersah ötede olan yapısıyla film, belki biraz iddialı olacak ama bildik Tarantino film-şablonunu Tarantino'dan çok daha iyi kullanıyor-
ki, Tarantino'nun son iki filminde benim gibi istediğini bulamayanlara ilaç gibi geleceğini/geldiğini rahatlıkla söyleyebilirim..

Keyfini çıkarmak kalıyor geriye..




Read more

Blue Valentine


'10 yapımı Derek Cianfrance filmi Blue Valentine pek çok açıdan sorunlu bir film.. Hatta öyle ki, izlerken bu denli öfke duyduğum nadir filmlerden biri, birisi oldu..

Sebeplerine gelmeden önce filmin ~1 günde son bulan bir evliliği konu ettiğini belirteyim.. Ancak, tabii ki "neden??" sorusuna cevap vermek için film boyu flashbackler izlemekteyiz.. Dean ve Cindy'nin tanışıp, evlenmesi ve bunun bozulması vs.. konularına odaklanan film, ne yazık ki "hepsi Cindy'nin suçu.." demekten başka bir şey söylemiyor..

Cindy'nin ilk ilişkisini 13 yaşında yaşamış olması, kürtaj olana dek 25 erkekle birlikte olması bilgilerinin seyirciye sunulması filmin hikayesine ne gibi bir katkı sağlıyor, bunu açıklayamıyorum mesela: İzlediğimden beri düşünüyorum ve fakat bulamadım henüz.. Bununla birlikte Dean'in "her şeye rağmen.." onunla evlenmesinin, çocuklarına çok iyi davranmasının, çalışmasının Cindy'ye -öldür Allah, yetmiyor oluşunu vurgulamakla yetiniyor film: Dean'in şakalarına gülen, onu çok seven kadın nasıl olup da "bu.." hale geldi değil mi?? Oysa Dean, hep bildiğimiz gibi.. İşte en kötüsü de bu: Olaylara tarafsız değil de Dean'in yanında durarak bakan bir film Blue Valentine.. O yüzden Cindy böylesine soğuk kalıyor..

Oteldeki sevişme girişimleri ve sonrasında yaşananlar da tam anlamıyla mide bulandırıcı: Bedenini "sunan.." ve dayak yemek isteyen Cindy'yi yeterince ucubeleştiremediğini düşünen film, üstüne "sana vurmayacağım.." diyen Dean'i de ekliyor: Sistemin kadın psikolojisine bakışının kısa bir özeti olan bu sahneyi izlerken filmden tam anlamıyla nefret ettim..

Arada geçen "sen homo değilsin..", "senden daha erkeğim..", "erkeklik mi görmek istiyorsun??" gibi cinsiyetçi söylemleri de fazlasıyla rahatsız edici: Sonuç olarak misojinist bir film karşımızdaki..


Read more
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.