The Invisible War



'12 yapımı Kirby Dick belgeseli The Invisible War, şimdiye kadar yapılmamışı yapıyor. Hakikaten de ömrümde izlediğim en çarpıcı ve gerçek işlerden biri. Uzun süredir hiçbir film beni ağlamanın eşiğine getirmemişti (en son Ano Bisiesto'da bu hissi yaşamıştım.)

Filmin özeti: Aktif asker sayısıyla dünyanın en büyük ikinci ordusu olan Amerikan Ordusu'ndaki cinsiyet gözetmeksizin her yıl binlerce kişi sözlü ve fiziksel olarak cinsel tacize, saldırıya ve tecavüze uğruyor. The Invisible War'ı izlerken kadın/erkek mağdurların ifadeleri, raporları, yaşananlar; üst birimlerin konuya dair b/ilgisizliği, buddy eşleşmesi ve saçma bir şekilde hazırladıkları reklam kampanyaları; kongre üyelerinin olanca iyi niyetine rağmen yıllardır bu konuda tek bir arpa boyu yol kat edilememesini olanca açıklığıyla gözlemliyorsunuz. Üstelik film Amerikan Ordusu'nun kendi hazırladığı rapor ve istatistikler ışığında mevzuyu anlatıyor. Filmin en başında verilen bu bilgi kanınızın donmasına sebep oluyor.

Öyle bir durum ki, filmi izlerken sık sık durdurup not aldım. Şu şekildeler:

Amerikan ordusundan ayrılan kadın askerlerin %20'si görev sırasında cinsel tacize uğramış.

1991 tarihli rapora göre 200.000 kadının cinsel tacize uğradığı tahmin edilmekte.

500.000'e yakın kadının cinsel tacize uğradığını söyleyebiliriz.

Sadece 2009'da 3230 kadın ve erkek cinsel taciz şikayetinde bulunmuş ve tacize uğrayanların %80'inin şikayette bulunmadığı tahmin ediliyor. Genellendiğinde sadece bir yılda 16.150 kişinin tacize uğradığını söylemek mümkün.

Bir kadın askerin bir haftada beş kez tecavüze uğraması, ya da bir birlikte bir haftada üç ayrı kadına tecavüz edilmesi son derece olağan.

Acemi erlerin %15'inin orduya katılmadan önce tecavüze yeltendiklerini, veya tecavüzü fiilen gerçekleştirdiği ispatlanmış. Bu değer, Amerikan ordusuyla aynı nüfusa sahip herhangi bir sivil topluma göre 2 kat fazla.

Ordudan ayrılan ve sonrasında evsiz bir yaşam süren kadın askerlerin %40'ı orduda tecavüze uğramış. 

Orduda tecavüze uğrayan kadınların travma sonrası stres bozukluğu yaşama oranı, savaşa katılmış erkeklerden daha fazla.

Erkek mağdurların kadın mağdurlardan daha fazla olduğu açık. 

Ordudaki erkeklerin %1'i 2011'de cinsel saldırıya maruz kalmış. Bu da 20.000 kişi demek.

1991'de patlak veren ve Amerika'nın en büyük ordu içindeki taciz skandalı olan Tailhook Skandalı'nda 1500 ayrı soruşturma sonrasında kimse tek bir laf etmemiş.

1996'da Aberdeeen'de 30 kadın tecavüz ve istismar şikayetinde bulunmuş. 

Kongre binasına 1.5 km uzaklıkta bulunan Washington Bahriye Kışlası Amerika'nın en üst düzey askeri kışlalarından biri olmasına rağmen her yeni gelen kadına sözlü tacizde bulunulan bir yermiş. Her Çarşamba düzenlenen ve yarım günden fazla süren happy hour'da tüketilen içkilerin masraflarını ordu karşılıyor.

16 Mart 2006'da bir kadın tecavüze uğruyor Washington Bahriye Kışlası'nda. Soruşturma başlamasına rağmen 3 gün  sonra hiçbir işlem yapılmadan kapatılmasına rağmen, kadın hakkında bir subaya yakışmayan davranış ve halk içinde sarhoş dolaşma sebebiyle soruşturma açılıyor. 

Aynı kışlada, bir başka kadına aynı subay defalarca tecavüz etmiş. Kadın daha sonra binbaşının odasına çağırılarak dostluk kurmak ve zina yapmakla suçlanmış.

Ağustos 2010'da haftalık happy hour sonrası bir kadın üstsubay ve arkadaşları tarafından tecavüze uğramış. 

Cinsel istismara müsamaha gösterilen birliklerde tecavüz oranı 3 katına çıkmaktaymış. 

2010'da 3158 şikayet gelmiş. Bunlardan sadece 175'i komik hapis cezalarına çarptırılmış.

Kadınların %33'ü tecavüzcüsü komutanın arkadaşı olduğu için ihbar etmekten vazgeçmiş.

%25'i şikayet edecekleri kişi tecavüzcüleri olduğu için ihbardan vazgeçmiş.

En kötüsünü sona sakladım: Orduda tecavüze uğrayan kadınlar bir araya gelerek tecavüz hakkında orduya karşı sivil mahkemeye başvurarak dava açıyorlar. İlk duruşma 15 Şubat 2011'de görülüyor ve bilin bakalım ne oluyor? Aralık 2011'de mahkeme davayı reddediyor! Gerekçe ne peki? "Tecavüz, askerlik hizmeti için mesleki bir risktir."

İkinci Dünya, Vietnam ve Körfez savaşları ile 11 Eylül saldırıları sonrasında her defasında sinemayı en etkili propaganda aracına dönüştüren Amerikan Ordusu'nun içindeki pisliği bu denli açık bir şekilde ortaya serebildiği ve farkındalığı bir nebze olsun artırmaya çalıştığı için Kirby Dick'e (ve ekibine) hayran olmamak elde değil. 

Filmde olağanüstü tespitler var, ancak en önemlisi Amerika gibi hukuk sistemiyle övünen bir ülkede, emir-komuta zincirinin askeri soruşturma sürecini nasıl baltaladığı, dahası engellediği. Sivil hukuk konusunda alacağı çok yol olduğu düşünüldüğünde aynı soruyu ülkemiz için sormanın bir anlamı yok elbette, ancak bizim ülkemizden ne zaman böyle bir yapım çıkacağını merak ediyorum. 

Filmin kapanış cümlesi maksadını biraz aşsa da, olağanüstü bir iş hakikaten The Invisible War. Mutlaka izleyin.
Websitesini ziyaret etmek için: http://www.notinvisible.org/ 

Read more

The Cabin In The Woods



'11 yapımı Drew Goddard filmi The Cabin in the Woods'u tanımlamak için şu cümle yeterli olabilir sanırım: Kült film çekme makinesi ayağınıza geldi.

Korku türünün çok eskilere dayanan mizahla birlikteliğinin olağanüstü meyveleri var. The Evil Dead, A Nightmare on Elm Street, Braindead, Gremlins vs. Ek olarak Scream'in teen-slasher tür şablonuna yeni bir soluk getirmesinin üzerinden 17 yıl geçtikten ve bu süreçte pek çok kendi türünün klişelerini ters yüz eden onca filmden sonra The Cabin in the Woods'u izledikten sonra "yani?" derken bulabiliyorsunuz kendinizi. 

Öncelikle filmin "kült oluruz eheh" hesapçılığı  hem avantajı, hem de dezavantajına dönüşüyor. Avantaj çünkü filmin "zeki" görünmesini sağlıyor, kendi içinde eğlendiriyor (en çok yönetici ekipteki adamın "oh common" diyerek öldüğü sahneyi sevdim.) Dezavataj çünkü bu kaygı filmi aşağı çekiyor. Hiçbir anında ciddi olmamaya özen gösteren filmin tüm bu catchy trükleri bir yerden sonra kısa süresine rağmen hiç susmayan birini dinleme etkisi yaratıyor, yoruyor. Kendi adıma sıkıldım.

Tüm kapıların açıldığı ve yaratıkların ortaya saçıldığı sahne pek güzel. Ha bir de Japon korku film sektörüne dair tespitleri binyıllar önce Scary Movie ekibi yapmıştı. 




Read more

Eyes Wide Shut



Stanley Kubrick'in '99 yapımı filmi Eyes Wide Shut, dünya sinemasını yaklaşık 10-15 yıl geriden takip eden sinemamızın son birkaç senedir işlemeye bayıldığı "modern hayat ve lanet olası kadın-erkek ilişkileri" konusunu çoktan deşip, inceleyip ve kapamış bir film. Kendi adıma pek sevmesem de, bugün yeniden izledim.

Eyes Wide Shut, her şeyiyle görkemli ve fancy'ydi: O zamanların en gözde çifti Nicole Kidman ve Tom Cruise'u bir araya getiriyordu, yönetmen Stanley Kubrick'ti, senaryosunun ilhamını Arthur Schnitzler'den alıyordu. Buna karşın film ne yazık ki, Nicole ve Tom'un yatak odasını gözetliyormuşuz gibi saçma bir şekilde cinsellik ağırlıklı pazarlandı filan-
biliyorsunuz.

Yatakta esrar içerken William'ın Alice'e erkeklerin nasıl canlılar olduğunu söylediği sahne ve Alice'in tepkisi filmin kilit noktası. Kubrick, bu sahnede iki karakterin eşit şartlarını bozarak, filmi bir erkeğin dramına dönüştürüyor: Alice, deniz subayı ile ilgili fantezisini anlattığında William bir paranoya girdabına doğru çekiliyor. Oysa kitapta, Alice'in itirafının ardından William da genç kızla olan fantezilerini anlatırken, Kubrick bunu filmin finalini daha da anlamlı kılmak için -bilerek- es geçiyor.

O zamana kadar karısının çok sadık olduğunu düşünen William'ın dünyasına kafasında kurguladığı güvenlik kamerasıyla çekilmiş aldatma görüntüleri girince, kendisi de adeta Sadakat Belirleme Sınavı'na giriyor. Çevresindeki koşullar sanki önceden belirlenmişçesine her gittiği yerde bir kadınla karşılaşıyor (bir kadın arıyor?) Marion'layken kadının sevgilisi geliyor, fahişe Domina ile birlikteyken karısı arıyor, orgy partisinde oraya ait olmadığı ortaya çıkıyor vs.

Filmin başındaki şık parti ve yatakta esrar içtikleri sahnede Kubrick bize William'ı dürtüsel bir karakter, Alice'i ise ne kadar baştan çıksa da dürtülerini kontrol edebilen bir karakter olarak tanıtıyor. Oysa katıldıkları partide koşullar eşit: Hem William'a, hem de Alice'e kur yapan birileri var. Ancak Alice bu flörtöz durumu "evliyim" bahanesiyle de olsa "kendi" iradesiyle sonlandırırken, William gitmeye son derece istekli görünmesine rağmen, bir başkasının onu çağırmasıyla geri dönmek zorunda kalıyor.

Geçen yaz William'ı aldatmayı ve her şeyden vazgeçmeyi göze alan Alice, sürecin sonunda dürtülerini kontrol etmeyi "öğrenmiş" halde karşımıza çıkıyor. Aynı süreci birkaç günde birkaç kadınla yaşayan William da dürtülerini kontrol etmeyi "öğreniyor." Neyin gerçek, neyin hayal olduğunun farkına varamadan bir gece tıpkı Alice'in itirafında olduğu gibi, "her şeyi" itiraf ediyor. Artık şartları eşit: Sadece şimdiye odaklanmalı ve sevişmeliler. Geçmişi düşünmeye gerek yok, geleceği de...

Bu filmle ilgili "Illuminati, Illuminati" diye kafa siken tayfaya not: Bu tür örgütlerin sinemada daha önce ifşa edilmişleri için '89 yapımı Society (filmin finalindeki orgy sahnesinin benzeri hala çekilmedi) ve '68 yapımı Rosemary's Baby'yi izleyebilirsiniz...



Read more
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.