The Reader





Kitabını okumadım, o yüzden nasıl bi uyarlama olduğu hakkında yorum yapamiycam, lakin filmin bikaç sorunu var:
i) Fecii şekilde ağlatma üzerine oynuyor: Hakkaten daha duygusal bi insan olsaydım, ağlayacağım bi-iki sahne var filmde (Hanna'ya kasetlerin geldiği ve 5 kelimeyi sayıp, "the.."ları işaretlediği sahne misal..)
ii) Film mahkeme sahnelerinde hanna ile diğer suçluları keskin (adeta karikatürize..) bi şekilde birbirinden ayırıyor: Kimini örgü örerken görüyoruz ve hepsi gayet "normal.." görünürken, kamera sırası Hanna'ya geldiğinde solgun yüzüyle karşılıyor bizi: Okuma-yazma bilmediği ve bundan utandığı için suçu kabullenmesi ve akabinde hep bi ağızdan "o yaptı.." denmesi, Hanna'ya ciddi bi biçimde acımamıza sebep oluyor (bu meseleye gelicem tekrar..)
iii) Michael'ın durumu da ilginç: Kendisi Hanna'yı hala seviyor, bunun farkındayız: Ancak Hanna Nazi olduğu için bu durumdan utanıyor: Kendisini suçlu hissettiğini sanmıyorum açıkçası, zira film bununla ilgili herhangi bi işaret vermiyor: Filmde kanun-ahlak ikilemi üzerinde daha çok durulsaydı, biz de Michael'ın kendini nasıl hissettiğini daha ii öğrenebilirdik: Zira, şu haliyle kendisinin sadece yaşayamadığı aşkı için hayıflandığını çıkarsayabiliyoruz..
iv) Leitmotiflerin boku çıkmış: Cidden izleyeni aptal yerine koyan bu tür sahnelerde içim şiştikçe şişiyor-
hanna'nın okuma yazma bilmediğini kitap sahnelerinin hepsinde anlamak mümkünken, bi de mahkemede flashbacklerle bunu vurgulamanın, ya da Michael'ın kızına ikide bi "sürprizleri sevdiğini sanıyordum.." demesinin, ya da "flashback bitti.." demenin çeşitli yöntemleri de olmalı yani..

neysse,, Hanna'ya duyduğumuz sempatiye gelelim: Film, hanna'nın yaptıklarını kendince açıklamaya çalışırken, amfide kilit önemde bi sahne geliyor karşımıza: Mahkemede olanları tartışırken öğrencilerden biri, amfiyi terk ederken, diğeri "o altı kişiyi vururdum.." diyor: Meselenin toplumsal yapıda hala karmaşık duygulara sebebiyet verdiğini Daldry abimiz bu sahneyle gayet güzel özetlerken, sıra Hanna'ya geldiğinde bariz bi şekilde Hanna'nın tarafını tutup, onu romantize ederken, diğer Nazilerinse kötü olduklarını yüzeysel bi şekilde vurguluyor: Ne şiş yansın ne kebap şeklinde özetleyebileceğim bu durumsa, filmi gözümde tutarsız kılıyor: Hanna'ya karşı mesafesini koruyabilseydi çook daha ii film olabilirdi The Reader: Şu haliyle fazlasıyla kafası karışık görünüyor-
böylesine "ağır.." konuları işlerken daha dikkatli olmak gerekiyor yani Daldry'cim: zira anlattığın Virginia Woolf'un hikayesi diil..

*: Bi Nazi'ye aşık olma konusunu, The Reader gibi hesap kitap yapmadan, çok daha cesur anlatan film içinse Il Portiere di Notte'yi izleyip rehabilite olmak gerekiyor sanırım..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.