The Social Network


Evet, Amerikan tarzı her şeyi puanlayarak değer biçme virüsü sonunda beni de ele geçirdi, artık bundan böyle filmlere 5 üzerinden yıldız vereceğim.. Bu da ilk deneyimim olacak..

David Fincher'in '10 yapımı filmi The Social Network, etkileyici, sürükleyici başlayıp, sonrasında tekleyen bir yapıya sahip.. Ve fakat ona da gelmeden önce, bir şeyi belirtmem gerekiyor: Yıl olmuş '11 ve ben hala Jessie Eisenberg (kendisini bu filmden önce Zombieland'den hatırlayabiliriz..) ve Michael Cera'yı karıştırıyorum (bunu da Juno'dan anımsamak mümkün..) Hatta öyle ki, beynim ikisini ters kodlamış resmen, filmi ilk izlediğimde "aa, Juno'daki çocuk oynuyo.." bile olmuştum-
ne fecii..

Film, dünyanın en çok üyeye sahip ve en popüler sitelerinden Facebook'un kuruluş ve sonrasındaki gelişmelere göz atan bir belgesel-dram: Dünyanın en genç (ben yazıyı yazarken kendisi hala 27 yaşındaydı..) milyarderi olunca, ölmeni beklemeden hakkında film çekilebiliyor yani-
şu cümleyi yazarken aklıma sadece Ray Charles geldi, neden bilmiyorum..

Filmin ilk bir saati müthiş leziz: Sıkmayan, zekice diyaloglar; iyi kurgulanmış çatışmalar ve zamansal geçişler derken zaman su gibi akıp geçiyor: Kendine özgü awkward anlar yaratıp, mizahını da belli bir dozajda tutturan film, eğer temposunu yitirmeseydi, hakikaten başyapıt olarak bağrıma basabilirdim: Zira böylesi bir "gençlik.." filmi izlemeyeli bayağı olmuştu.. Derken filmin ikinci yarısında yavaş yavaş her şey durağanlaşıyor; Facebook büyürken film küçülüyor, hızını, belgesel tonunu ve mizahını kaybedip yavaşlamaya ve dramaya bulanmaya başlıyor.. Ve bu dönüşüm ne yazık ki bence filmin aleyhine işliyor..

Bunun çeşitli sebepleri var: İkinci bölümünde film merkezini kaybediyor Facebook ve Mark'ın çatışmalarından ziyade Eduardo ve Sean arasındaki çatışmayı merkezine alıp, dahası Eduardo'yu kurban, Sean'ıysa itici bir figüre dönüştürürek bayağı bir tökezliyor.. Film boyunca nerdlüğünden taviz vermeyen dead-pan Mark'ı parti sahnesinden sonra "insani.." bir boyuta çekmesi de ne kadar doğru bir hamle tartışılır-
dramın kurgusu bağlamında değil, kişisel çizgiler üzerinde düşünmek lazım bunu..

Bir de eski-yeni ayrımına bağlı sporcu-inek karşılaştırması var: Açıkçası Sean eski-yeni ayrımının (karakter olarak..) çok başarılı bir yüzü olurken, kürekçi ikizler ve Mark karşılaştırması çok bildik düzeyde ilerliyor..

Filmin kurgusu leziz, mahkeme filmlerinden alışık olduğumuz öyküleme tekniğini etkin bir şekilde kullanıyor.. Ancak keşke ilk bölümdeki keskin hatlarını koruyabilseydi..


1 yorum:

Adsız dedi ki...

alakasız olcak ama mubi sayfan var mıydı? puanlama deyince aklıma geldi de.

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.