
'80 yapımı Maurice Pialat filmi Loulou'yu Isabelle Huppert için izledim..
Filmin hikayesiyse şöyle: Huppert (filmdeki adıyla Nelly..) evli bir kadın, Depardieu'ysa fakir bir genç.. Barda tanışıyorlar ve Nelly kocasını "ilk kez.." aldatıyor.. Kocasıyla arası bozuluyor, adam şiddet uyguluyor, sonrasında özür diliyor ve fakat Nelly çocukla otelde kalmaya devam ediyor.. Derken bi ara ondan da nefret ediyor, Depardieu bıçaklanıyor, kocasıyla sevişiyor, hamile kalıyor, çocuğu aldırıyor, ve yine Depardieu'ya geri dönüyor..
Fransızlara karşı önyargım malum, ve bu tür filmler de bu önyargımda ne kadar haklı olduğumu bir kez daha kanıtlıyor bence.. Zira Fransız filmlerindeki "doğal.." gibi gösterilmeye çalışılan son derece yapay erotik mizansenler bana hiç de hitap etmiyor; bu filmdeyse bolca bu tür mizansenlerle dolu halde-
benzer hislerim Fransız aksiyon sineması için de geçerli, neysse,,
Filmin burjuva kültürünü alaşağı etme gibi bir derdi yok tabii, ancak birkaç kez eleştirir gibi yapıyor; ancak bu eleştirme durumu da o kadar karikatürize bir düzlemde ilerliyor ki, filmde olan bitene anlam vermek son derece güç hale geliyor: Sergiye gitmek, kitap/dergi okumak, büyük bir evde hizmetçiyle yaşamak; barlarda içmek, düzensiz ilişkiler yaşamak, bekar evinde yaşamakla karşı karşıya gelince sıkıcı oluyor sahiden: Üstüne bir de cinsel güçleri arasındaki karşılaştırmayı yaptığımızda kapıyı şuraya aralayabiliriz: Entel erkekler iyi sevişemezken, fakir erkekler yatakta harikalar yaratabilir-
"filmdeki herkes misyonerde sevişiyor sürekli: Başka pozisyon bilmiyorlar mı??"ysa yanıtlanmayı bekleyen bir soru, neysse,,
Isabelle Huppert'se ışıl ışıl..

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder