The Town


Ben Affleck'in yönettiği (bu ifadeye alışmak için zamana ihtiyacım olacak..) ve başrolünü üstlendiği (buna alışmayaysa hiç düşünmüyorum..) '10 yapımı The Town fazlası olmaya çalışmasına rağmen, sadece türün meraklılarını cezbedebilecek bir film: Dizi oyuncularından topladığı kadrosundaysa tek öne çıkan isimse tahmin edilebileceği gibi, Jeremy Renner..

Filmin hikayesi şöyle: Bostonlı bir çetemiz var, banka soyup hayatlarına devam ediyorlar.. Ta ki ne zamana kadar, bir işlerinde rehin aldıkları ablayla çetenin ele-başısı gibi bir profil çizen adamımız tanışana, kaynaşana ve tabii ki yatana kadar.. Çete içi gerilim, kaçış planları, "işveren.." baskısı, polis kıskacı, ayak bağı olan ex filan derken finalde işler istenilen gibi gitmiyor, Renner ölüyor, Affleck'se kaçıyor..

Suç konusunu işler gibi yapıp, toplumsal mesaj kasan filmler çekmeye bayılıyor Hollywood.. Bu filmde de yıllardır değişmeyen günah-kefaret dengesinin korunduğunu görüyoruz.. Zira Affleck'in canlandırdığı adamımız, klasik orta-sınıf Amerika düşü görmeye başlıyor: Aile kurma fikri, temiz olma/kalma ihtiyacı, geçmişe sünger çekip yeni bir yaşama başlama durumları bir kenara, filmlerin politically correct takılalım hadi..) "şehirlerdeki suç oranı yüksek yerleşim yerleri.."ne bakışında sorunlar var: Her büyük şehrin kabusu (burada parantez içinde ünlem var..) getto/banliyölerde yaşayanlara karşı, sanki kendiliğinden gelişiyormuş gibi yapmanın vicdani açıdan daha rahatlatıcı olduğu, gelişen zenofobi ve orada yaşayanlarda görülen "sınıf atlama.." mevzuuna eğilebiliriz..

Filmin Charlestown'ı kodlayaşı daha proloğundan başlıyor, bu noktada Cidade De Deus benzerliğini kuralım biraz, zira iki filmin yaklaşımlarında ciddi farklılar var: Cidade De Deus adeta belgesel gibi akarken, The Town'da Affleck'in canlandırdığı karakterin bakış açısına teslim edilmiş durumdayız: Charlestown'daki adeta monarşi şeklinde yürütülen soygunculuk krallığının nasıl bu noktaya geldiğini bilmiyoruz, ancak semtin kendisinin "sorunlu.." olduğunu biliyoruz.. Semtin yerlileri başkalarını ötekileştirirken, semte "yukarıdan.." bakanlarsa onların ne "mal.." olduğunu biliyorlar.. Ve bataklığın içindeki karakter/ler: Affleck'in kurtulmak isteyen karakteriyle, sevgilisi.. Sevgili "oralı.." değil, bu yüzden de semtin yerlisi Gossip Girl güzeli Blake gibi değil; "iyi.." Adamımızsa buradan kurtulmak istiyor, doğduğu semt yüzünden zorla yapmak zorunda olduğu iş vs-
de, kardeşim bu adam şimdiye kadar yaşamına bir şekilde devam ederken, bir ilişkiyle nasıl böylesine "farkındalık.." sahibi olabildi?? İtici güç ne?? Film bunu açıklamaya gerek görmüyor..

Ayrıca misojinist okuma yapmak için de yeterli donemiz var gibi filmde.. Blake'in canlandırdığı karakterle, diğer "sevgili.." kadını (ve Affleck'in annesini..) karşılaştırmak yeterli..

Jeremy Renner süper, orası ayrı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.