Oscar Heybesi: How To Train Your Dragon


[Gündemi geriden takip etmek bu olsa gerek, Oscarlar dağıtılalı onca zaman olmuş, Meryl Streep'in '12 en iyi kadın oyuncu adaylığı şimdiden kesinleşmiş gibiyken böyle bir seçki yapmanın pek de bir anlamı kalmıyor gibi, ama olsun..
Daha kötüsü: Aslında Oscarlardan ve o tipik Amerikan show geleneğinden nefret ederim, herkesin önceden hazırlanmış gözyaşlı tiratlarını filan dinlemek içimi bayar ve törenleri izlemem, ödül alan filmlerle de pek işim olmaz-
dı: Ne zamana kadar: How To Train Your Dragon'ın Toy Story 3'le aynı dalda yarışacağını öğrenene kadar.. Natalie Portman'ın en iyi kadın oyuncu ödülünü alacağı kadar kesindi Toy Story'nin ödülü alacağı, ancak hep bekledim: Ve dahası hayatımda ilk kez bir filmin Oscar almasını istedim..
Ve bu heybeyi toplamamın sebebi de budur-
duygusal giriş, evet..]

'10 yapımı Chris Sanders ve Dean DeBlois filmi How To Train Your Dragon son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden..

Filmin hikayesiyse şöyle: Ejderhalarla birlikte yaşamak zorunda olan bir köyümüz var, köyün lideri Stoick oldukça güçlü, kuvvetli tam bir Viking.. Oğlu Hiccup'sa alışılmışın dışında bir figür.. Ejderhaların yuvalarını bulmak için yola çıkan Stoick oğlunuysa geride eğitim alması için bırakıyor.. Night Fury türünden bir ejderhayı "avlayan.." Hiccup onu öldüremiyor, ve ikisi arkadaş oluyorlar.. Fury'den öğrendiklerini eğitimde kullanan Hiccup, topluma katılma seremonisinde çuvallıyor, babası devreye girip Fury'yi yakalayıp ejderhaların yuvasını buluyor.. Ancak hiç beklemediği bir "şey.."le karşılaşınca devreye Hiccup ve Fury giriyor..

Örneğini belki onlarca kez izlediğimiz bir baba-oğul çatışması film.. Konusu gayet rahat tahmin edilebilir ilerliyor, finalde ne olacağını biliyoruz, ancak filmin kendine özgü bir büyüsü var.. Bunun çeşitli sebepleri var, öncelikle Vikinglere dair referansları insanı kendinden geçirmeye yetiyor.. Sonrasında aksan olayı ve filmin (pek kendine has olmasa da..) dozunda giden mizah-drama tonu var.. Night Fury'nin fecii sevimliliği ve Gobber gibi müthiş bir karakter var.. Filmin eleştirdiğim tek yönü koskoca ejderhaları bildiğin köpek formatına sokmaları.. Ancak bu da kabul edilebilir bir şey, zira filmin vermek istediği mesajla son derece uygun..

Oedipus Kompleksi sinemada onlarca defa işlenmiş ve her seferinde çatışmanın kurulması, doruğa çıkması, kırılması ve yıkılmasıyla kendine yer bulur: Filmdeki dinamik de diğer Oedipus-vari filmlerden ve dahası çoğu animasyonu virüs gibi ele geçiren bu noktadan sıçrıyor, ancak How To Train Your Dragon bunu metaforlara (balık, penguen ve aklınıza gelebilecek bissürü canlı..) değil de, gayet genç-erişkin bir döneme alarak aslında farklı bir noktada da duruyor, topluma katılma seremonisiyle de bunu pekiştirirken, içim/iz../deki Orta Çağ özlemini doyuruyor.. Doğuştan-savaşçı topluluğa bakarken değişimlerin ne kadar zor şartlarda gerçekleştiğini-
ve dahası Queer teori bağlamında da alt-kimliklere dair oldukça ayrıntı sunuyor..

Avatar'da tadını tam çıkaramadığımız 3 boyutlu uçma sahnelerini izlemenin pek bir keyif verdiği filmlerden olan How To Train Your Dragon şüphesiz benim için geçen senenin en güzel olaylarından biri, birisiydi-
sinema tarihinin en itici kadın karakterlerinden Astrid'i barındırması bile bunu değiştiremez-
fakin biç..

2 yorum:

Medical Jesus dedi ki...

Astrid klasik kadını oynuyordu yahu. Night Fury'nin kedi gibi olması Astrid'i görmezden gelmek için yeterli bir sebep. :)

Adsız dedi ki...

darmadağın bir senaryo basit replikler görsellik hariç çok kötü

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.