A Ay


A Ay, Reha Erdem'in '88 yapımı filmi..

Hikayesi şöyle: Sırrı Bey, Çamlıca'dan sonra Boğaz kıyısında da bir ev yapmaya başlamış, iyi kötü bir ev (3 kat, artı bir de çatı katı-teras) yapmış, üç çocuğu var/mış: Neyyir, İngilizce öğretmeni olmasına rağmen hala simple tenseli konuşurken, Nükhet Seza günlerini kahve falı bakmakla ve evin hikayelerini anlatmakla geçiriyor.. Şener ise kendini eve kapamış, sonra İhsan'la evlenmiş, bir de çocukları olmuş: Yekta.. Şener öldükten sonra, İhsan uzun bir süre Sırrı Bey'e bakmış ve fakat bir gün bir kayığa binerek gitmiş.. Aradan yıllar geçip Yekta liseye başlamak üzereyken, Yekta tuhaf davranışlar sergilemeye, annesiyle her gece görüştüğünü iddia etmeye başlayınca Neyyir endişeleniyor vs..
Daha fazla yazamayacağım cidden..

Öncelikle Reha Erdem'i ilk kez izlediğimi belirterek başlayayım, diğer filmlerini de izlemediğimden sadece bu film üzerinden konuşacağım: Yönetmenlik yapmak yerine ressam/fotoğrafçı/post-modern artist filan olsa daha iyi olacak bir kişinin elinden çıkmış bir "şey" çünkü A Ay: Son derece yapay, hatta gerçekdışı diyaloglara, güzel/estetik olduğu düşünülen kadrajlar ve abartılı ses miksajı eklenince hakikaten katlanılmaz oluyor bu tür çabalar..

Bazı artistik çabaları anlayabilirim: Yabancılaştırma unsurlarının kullanımını, ya da senaryoyu, görselliği, ses miksajını, kurguyu kısaca sinemanın kendisini bile boşverip ortaya yeni "filmler" çıkarmayı: Godard örneğini burada vermeliyim; o ana kadarki bilinen tüm kalıplarla oynayabilirsiniz, ya da Derek Jarman'ın Blue'sundaki gibi sinema olup olmadığı bile tartışmaya açık girişimlere soyunabilirsiniz.. Eh, birileri de sizi sinema tarihinde bir yere oturtmaya çalışır; anlaşılmaz bulunabilirsiniz, dalga geçilebilirsiniz, göklere çıkarılabilir ya da yerin dibine batırılabilirsiniz, bunlar yaşanmış ve yaşanacak şeyler..

A Ay'a gelince de benzer yaklaşımlarla karşılaşması olası, buna karşın bana göre son derece bayağı bir "proje" A Ay.. Evet, arkada çalan klasik müzik, saat tik-takları, evdeki martı, kopuk diyaloglar yabancılaşma unsurları olarak üzerine düşenleri yerine getirmesine getiriyorlar da, bu yabancılaşma artık bir yerden sonra (ben diyeyim 10., siz deyin 15. dakikada) katlanılmaz boyutlara ulaşıyor ve ben bu filme ~100' harcıyorum.. Bittiğindeyse ergenlikteki bir kızın çözülmemiş Oedipus kompleksi (ve onun etkileri) dışında hiçbir şey bulamıyorum: Filmin çözümlensin diye oraya buraya serpiştirdiği sembolleri ciddiye alıp uğraşmak size kalmış da, bu uğraşın karşılığını bulabileceğini bile sanmıyorum.. Kendi hayal dünyasında yaşayan kız çocuğu filmlerinin çok daha iyi işlenmiş örnekleri varken, A Ay'ın hiç de öyle olmadığı halde son derece girift pozlar kesmesini anlamıyorum.. Vakit kaybından başka (da) bir şey değil..


2 yorum:

Adsız dedi ki...

reha erdem bu vasat ilk filminden sonra çok sağlam filmler çekti: kosmos/beş vakit/kaç para kaç. bu filmlerin her biri birbirinde çok çok farklıydı. yönetmen bir söyleşisinde; hikaye anlatmıyorum anlam arıyorum tarzı bir şey söylemişti. özellikle kosmos'u izledikten sonra gerçek reha erdem'i görebilirsiniz. çünkü a ay aşırı deneysel ve reklamcı bir reha erdem'in ürünü.

Adsız dedi ki...

mesela benim içinde her ne kadar tüm reha erdem filmlerini sevsemde a ay en sevdiğim olmaya hep devam etti.özellikle kosmos da mükemmel bir yere ulaştırmış olsada sinemasını a ay'ı böyle yorumlamak bana tuhaf geldi.sevememek ayrı bir şey ama bu filme 10 dakika dayanılabiliyorsa sadece(ki bu bence gülünç)sorunu başka bir yerde aramak lazım.film oldukça teatral,yer yer deneysel ama bu tür şeylere burun kıvırıp illa ki düz sinema isteriz,gerçek dialoglar isteriz deniliyorsa da sorun yok lakin çekilen filmlerin yüzde doksanı böyle.

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.