İki Genç Kız


Kutluğ Ataman'ın '05 yapımı filmi İki Genç Kız, Perihan Mağden'in (kısmen) aynı adlı romanından uyarlanmış bir hikaye..

Handan annesi Leman'la birlikte "yoksul ötesi" bir hayat yaşamasına rağmen, hem kendisi hem de annesi görünürde, nasıl desek, zengin duruyorlar.. Bi kere ikisi de güzel kadınlar.. Behiye ise İstanbul'un varoşlarında büyümüş bir başka bir kız: Boğaziçi'ni kazanmış.. Handan ve Behiye tanışıyorlar, Behiye evden kaçıp Handanlarda kalmaya başlıyor, aralarında bariz bir cinsel çekim var, buna karşın bir noktadan sonra büyük bir kırılma yaşıyorlar..

Aslında kitabı okumadım, ancak Mağden'in okuduğum diğer kitaplarını düşündüğümde, filmdeki kimi semboller (Akmerkez, Boğaziçi, Burger King vs..), birbirini çok iyi anlayan iki kişinin kendilerine inşa ettikleri dünya (Refakatçi, Biz Kimden Kaçıyorduk Anne) yerlerine oturuyor, ve fakat Mağden hakkında hiçbir şey bilmeyen bir kişinin filmdeki (özellikle tanışma/gelişme bölümündeki) ilişki/leri plastik bulması kaçınılmaz: Zira, ikili deliliğin sınırında duran bu yapı, hem Handan-Leman, hem de Handan-Behiye arasında inşa edilmiş vaziyette: Ve fakat, filmde (aslına bakarsanız diğer Mağden işlerinde de..) havada kalıyorlar.. Çok "özel" olduğu düşünülen bu ilişkiler, dışarıdan bakan için anlamsız kaçıyor, ki Mağden romanlarını bu açıdan değerlendirdiğimizde yazarın kendisi dışındakilere hitap ettiğini söylemekte zorlanıyorum: Beni cezbetmiyorlar, örneğin..

İki Genç Kızın Romanı'nda muhtemelen benzer bir yapı kuran Mağden'in saydığım Handan'ın ilişkilerini de benzer bir pozisyona oturtturduğunu görüyoruz, anne ve kızın o güne değin nasıl sarsıntı yaşamadan geldiği tartışmalı son derece yapay ilişkisi ya da Behiye'yle zaman zaman bdsm'e kayan ilişkisini film aktarmakta zorlanıyor: Kamerasını bunun için kullansa dahi, Mağden'in muhtemelen pek eşsiz bulduğu o"his" perdenin dışına çıkamıyor, dahası dediğim gibi, son derece plastikleşiyor..

Aslına bakarsanız, Behiye karakterinden ziyade Handan daha gerçekçi duruyor filmde: Evet, son derece "tiki" bir karakter ve fakat Vildan Atasever'in oyunu kesinlikle sırıtmıyor, buna karşın Behiye'nin asiliği grotesk bir şovdan başka bir izlenim oluşturmuyor: Altını doldurmakla uğraşmayacağım da, gayet geçerli travma-sebepleri olan bir kadını bu denli karikatürize bir şekle sokmak kimin başarısızlığı?? Senaryo mu, oyunculuk mu, oyuncu yönetmenliği mi, yönetmenlik mi, yoksa hepsi mi??
Yine benzer şekilde filmdeki ayrıntılar da fazlasıyla havada kalıyor, asansörde mastürbasyon yapan bakkal çırağı fikir olarak iyi olabilir, ancak filmde hiçbir işlevi yok, benzer şekilde Nevin karakteri de dolgudan öteye geçemiyor, kozmetik mağazasındaki ya da taksici, ve sonra Behiye'nin havuza girdikten sonraki kavga sahneleri skeçvari bir tonda işliyor: Nedir?? Behiye öfkelidir.. Ancak bunun altı boş bırakılınca perdedeki şiddet de bir manaya kavuşmuyor ne yazık ki..

Ve final: Aslına bakarsanız kapitalist bir yaklaşımla filmi okumak daha kolay oluyor: Yanisi, film kapitalizmi insan ilişkileri özelinde olumluyor: Handan'ın şöhrete, Leman'ın paraya bedenleri karşılığında sahip olması, bedenini kullanmayan Behiye'nin finalinde "işçisin sen işçi kal"a tekabül ediyor.. Behiye'nin Boğaziçi Üniversitesi'ni kazanmış olmasının işaret ettiği "akıllı kız" imajının finale doğru tel tel dökülmesi ve aslında (genelliyorum) dünya hakkında hiçbir şey bilmediği gerçeğinin karşısında Handan'ın tüm o yapay şımarıklığının altındaki "her şeyi gören göz"ü duruyor ve finale geldiğimizde "kazanan" Handan oluyor.. Behiye ne kadar çabalasa, öfkesini dışa vursa da, yine temizlik yaparken buluyor kendini..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.