Susuz Yaz


Biraz dağınık gitse de, Türk Sineması seçkisinden oldukça memnunum: Çünkü çocukken izlediğim filmlere aradan geçen onlarca yıl sonra yeniden bakmak beklediğimden de güzel bir şeye dönüştü: Öyle ki günde iki film izleyip, yorum yazdıracak kadar şevk doluyum: Ve bu yüzden seçkiyi biraz daha genişletmeye karar verdim..

Metin Erksan'ın '64 yapımı filmi Susuz Yaz, aslında Türk sineması seçkisi içinde kendi ufak seçkisini yaptığım Metin Erksan'ın seçtiğim 3 filminden ilki.. Son dönemlerinden hiç hazzetmesem de, er vereceğim 3 filmini de severim: Ancak bunlar içinde en az sevdiğim de Susuz Yaz.. Herkesin bildiği gibi Berlinale'de altın ayı kazanan, dahası uluslararası camiada ödül alan ilk filmi olması dolayısıyla, açılış ve kapanış jeneriklerini ihtiva eden makaralarının kaybolması dolayısıyla teknik ekip (hatta oyuncular) hakkında elimizde handiyse hiçbir bilgi olmaması, Türkiye'de sansüre takılması, sonradan eklenen erotik içerikle amacından sapması ve tabii ki Metin Erksan'ın hem ödülü, hem de kompleksi haline gelmesiyle ilginçliğini korumayı sürdürüyor..

Filmin hikayesi şu şekilde gelişiyor: Hasan ve Osman iki kardeşler, anne-babaları yok.. Osman'ın karısı ölmüş, Hasan ise bekar, ancak köyün en güzel kızı Bahar'la birbirlerine aşıklar: Kaçarak evlenen ikili daha ilk gerdeklerinde Osman'ın sevinme bahanesi altına saklanmış tacizleriyle bölünüyor..
Bir de su meselesi var: Hasatlarını sulamak için suya ihtiyacı olan köylüler, suyu şimdiye dek ortaklaşa paylaşırken, o sene Osman'ın aldığı suyu paylaşmama kararıyla zor günler geçirmeye başlıyorlar: Gözdağı veren, birbirleriyle kavga eden, mahkemelik olan taraflar, en sonunda Osman'ın birini Veli'yi öldürmesiyle duruluyor: Ancak hapse giren Osman'ın telkiniyle suçu üzerine alan Hasan oluyor.. Sonra başka bir cezaevine naklediliyor..
Daha ilk günden beri Bahar'dan hoşlanan Osman, sürekli Bahar'ı gözetliyor.. Osman'ın bu ilgisinin farkında olan Bahar da mümkün olduğunca uzak duruyor, ancak Osman Hasan konusunda onu kandırınca, bir gece Hasan'ın tecavüzüne uğruyor.. Genel afla çıkan Hasan, abisini öldürüp, suyu köylülerle paylaşıyor..

Hiç gereği yokken sinemamıza Hülya Koçyiğit'i kazandırması gibi bir işlevi olan filmde oyunculukların çok da iyi olduğu söylenemez: Aynı şekilde diyalogların da: Bununla birlikte filmin görsel dili ve teması oldukça etkili..

Özel mülkiyet kavramını son derece evrensel bir şekilde sorgulayan film, bunun için de en temel iki öğeyi kullanıyor: Su ve kadın.. Suyun tapulu arazilerinden çıkması, suyu sadece kendi tasarrufuna almasına yardımcı oluyor Osman'ın: Bu konuda kardeşini bile karşısına alan Osman, birini öldürmesine sebep olacak kadar bunu "hak" oluyor görüyor.. Suyu kullanmak isteyen köylü, bunun için sonunda para ödemeye bile razı oluyor-
tanıdık geldi mi??
Çok klişe olacak ama, ileride dünyadaki savaşların petrol yüzünden değil de su yüzünden çıkacağı teorilerine aşinasınızdır: Şu sıralar gözümüzün önünde yaşanan Somali (genellersek dünya nüfusunun büyük çoğunluğu) gibi ülkelerde insanların temiz su ihtiyaçlarının karşılanamadığının farkındayız: Suyu kontrol etmek amacıyla ülkesinden geçen akarsulara devasa barajlar kuran ülkelerin olduğunun da: Suyu elinde tutarak kontrol etme politikalarının bizi götüreceği yer neresidir bilinmez ancak, dünya kaynaklarının adil kullanımı konusunda sıkıntılar olduğu çok açık..
Çünkü bir şeyin sahibi olduğunuzu düşünürseniz onun üzerinde sonsuz hakkınız olduğunu da düşünebilirsiniz: Ve bu özel mülk/iyet kavramı açgözlülüğü de beraberinde getirdiğinde/n sonuçları yıkım olabiliyor.. Yağma kültürünü ortaya çıkaran ve onunla başat giden bir süreç..

Filmin fiğer bir özel mülkiyet ayağıysa Bahar, yani kadın: Osman, kardeşini de kendi malı gibi gördüğünden onu gözetleme, taciz etme cüretini kendinde bulabiliyor; ondan kurtulduktan sonra da Bahar'ı taciz etmeyi sürdürüyor-
inekli sahne çok yaratıcı bu arada, kabul edelim..
Bahar buna direnç gösterse de, devreye tecavüz girince gücü kalmıyor ve Osman'ın mülkü oluyor-
kaba bir sembolizmle karşılığını bulsa da, ayak yıkama ve Osman'ın "kadın erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmıştır" sahnesi her şeyi özetliyor..

Ancak film, özel mülkiyet/çin/in tarafını tutmuyor, Hasan kendi mikro-devrimini yapıyor: Abisini öldürüyor, karısına da kavuşuyor.. Ve bu final hala umudun olduğunu fısıldıyor..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.