Anayurt Oteli


'87 yapımı Ömer Kavur filmi Anayurt Oteli, sinemamızda pek de işlenmeyen borderline temasına odaklanan ve bunun hakkını çok güzel veren filmlerden..

Yusuf Atılgan'ın (okumadığım) aynı adlı romanından uyarlanan filmin hikayesi kısaca şöyle: Zebercet babası ölünce onun işlettiği Anayurt Oteli'nin işletmesini devralır, ancak otelin asıl sahibi İstanbul'da yaşamaktadır: Bir gece otele gizemli bir kadın gelir ve yeniden geleceğini söyleyerek ayrılır: Zebercet de onu beklemeye, obsesif bir şekilde onun için hazırlanmaya başlar: Ancak sınırda bir kişiliğe sahip olan Zebercet'in, bu skalaya uygun çok-yönlü sapkınlıkları (polymorphous perversity) da yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlar: Kendini bilinçaltının akışına bırakan Zebercet sonunda intihar eder..

Öncelikle kitabın yazıldığı ve çekildiği dönem düşünüldüğünde böylesi bir portreyi hakkını vererek yansıtmak son derece güç: Özellikle sinemamız düşünüldüğünde eşcinsellik temasının son dönemlere dek işlen/e/mediğini düşündüğümüzde filmdeki üstü örtülü sahnelere anlam kazandırmak da zorlaşıyor.. Sadece eşcinsellik değil, diğer çok-yönlü durumlara yavaş yavaş geleceğim..

Baktığımız zaman Zebercet son derece "normal" görünen bir karakter: Dış dünyaya karşı giyilen bu plastik kişilik aslında bir s/avunma mekanizması: Otelde kalan insanları günler, hatta yıllar sonra hatırlayabilecek kadar iyi bir hafızaya sahip: Ancak bunun sebebi onlara yönelik takıntısı: Otelinde çalışan Zeynep ise bir narkoleptik: Bunu fırsat bilerek ona tecavüz/ler eden (filmde sadece bir tanesine üstü kapalı şahit oluyoruz) Zebercet, daha sonra onu öldürüyor-
"nedensiz olamaz mı??" diyor bir yerde..
Sonra Ekrem var: Ki, filmde "dost olmaya çalışan bir çocuk" olark tanıtılan Ekrem bir gay (ya da erkek bir fahişe): Zebercet eşcinselliğini de şiddetli bir şekilde bastırdığından Ekrem'in ona gelmek isteğini anlamasına rağmen gidiyor: Ancak bir süre sonra aynı sinemaya gidip aynı koltuğa oturuyor, onu görme umuduyla..
Kadınları takip ediyor Zebercet, bir fahişeye başarısız bir teklifte bulunuyor, filmi açan kadının ona geleceği günü bekliyor, bekliyor..
Çeşitli hayaller görüyor, kendisi ve başkalarıyla ilgili fikirleri sürekli değişiyor..

Evet, Zebercet'in bilinci bölme (splitting) mekanizması sayesinde iki ayrı ucu barındırıyor: Bir tanesi başkalarına görünen, diğeri bizim gördüğümüz.. Bu sınır durum vakasının geçmişini anlatan kilit bir sahne geçiyor mezarlıkta: Yaşlı adamla yaptığı konuşmada Zebercet ailesinde tek olmadığını anlıyor: Ki, özellikle sınır durumlar ve psikozların genetikle ve özellikle de zaten sınır durumda olan ebeveyn/ler/in sınır durumda bireyler yetiştirmesiyle ilgili teoriler düşünüldüğünde bu kısım da aydınlatıcı oluyor..
Sınır durumun Oedipus öncesi dönemde geliştiği düşünüldüğünde Zebercet'in nedensiz saldırganlığı da anlam kazanıyor..
Kronik boşluk duygusu: Sınır durumların kaderi..

Film son derece karamsar olmakla birlikte, Ömer Kavur'un yönetmenliğinde ağır bir Roman Polanski (bilhassa Apartman Üçlemesi) etkisi hissediliyor.. Macit Koper olağanüstü bir oyunculuk çıkarıyor..



1 yorum:

Adsız dedi ki...

filmi trt yayınından kopyalanmış halini izlemiş olabilir misiniz acaba? çünkü trt çok kesmişti filmi. bir de romanını bence mutlaka okumalısınız. yani türk edebiyatının doruk noktasıdır. özellikle intihar sahnesi kurgusunu filmden anlamak neredyse imkansızdır ama romanda bunu farkedince olağanüstü bir hal alıyor roman. bir de bu kurgunun filmde olmaması açısından eleştirilebilir film ama henüz hiçbir eleştirmen bu konuya el atmadı. sanırım romandaki bu kurguyu farkedemedikleri için

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.