Pseudo-Üçleme: Majo No Takkyûbin, Sen To Chihiro No Kamikakushi, Hauru No Ugoku Shiro


'89 yapımı Hayao Miyazaki filmi Majo No Takkyubin, Eiko Kadono'nun aynı adlı romanından uyarlanmış bir büyüme hikayesi.. Ve tabii ki, muhteşem..

Hikayesi şu şekilde: Kiki, 13 yaşında bir cadı.. Geleneklere göre, cadılar 13 yaşına geldiklerinde evlerinden ayrılmalılar.. Kiki de, o gün havanın dolunaylı (ve bulutsuz..) olacağını öğrenir öğrenmez, gelecek ay ayrılacak olmasına rağmen kararını değiştirip, ailesini "terk ediyor.." Okyanusa kıyısı olan büyük bir şehre giden Kiki, başta hoş karşılanmasa da, zamanla arkadaşlar ediniyor ve kargo işine başlıyor.. Zamanla yeteneklerini kaybeden Kiki, "kalbinin sesi.."ni dinleyerek mutlu sona ulaşıyor..

Filmin, ergen bir kızın tüm sorunlarına eğildiğini söylemek mümkün: Kişiliğini aramak, bulmak, özgüven kazanmak, aşk, güzellik derken bir anda sizi de kendi ergenliğinize götürüyor.. Sondan başlayalım: Kiki, güzel olmadığını ve "geleneksel cadı kıyafeti.."yle korkunç göründüğünü düşünüyor: Gördüğü yaşıtlarının ve büyük kadınların kıyafetlerinden etkileniyor, vitrinde gördüğü ayakkabılara takılı kalıyor, ancak, kıyafetlerini değiştiremiyor.. Ayrıca yaşıtları gezip tozarken, kendisi çalışıyor.. Tombo'nun arkadaşıyla takılmak istememesi kendini onlardan (sınıfsal açıdan..) daha "aşağıda.." görmesinden kaynaklanıyor..

Kiki, "insan.." kimliğiyle yaşadığı sorunun benzerini "cadı.." kimliğiyle de yaşıyor: Yolda karşılaştığı başka bir cadı geleceği görebilirken, annesi ilaçlar hazırlayabilirken, Kiki, cadılıkta öğrendiği ilk şeyde takılı kalıyor: Cadılar arasında "özel.." bir yetenek olarak kabul edilmeyen uçmak.. Pastane ve taşımacılık "sektörlerinde.."ki işinde çok çalışsa da, bu, eğitimini tamamlamasına yardımcı olmuyor: En yakın arkadaşı Jiji de onu terk edince, kendini depresyonun davetkar, sorumsuz ancak garantili kollarına bırakıyor.. Önce Jiji'nin söylediklerini anlamamaya başlıyor, sonra da uçamamaya..

Kiki, yeni ve kısa bir yolculuğa daha yelken açıyor (yapılan ilk yolculuk yeterli olmuyor Miyazaki filmlerinde..) ve "büyümüş.." olarak geri dönüyor.. O güne kadar pek önemsemiyormuş gibi göründüğü Tombo'yu kurtarıyor: Sonrasında ailesine mektup yazıyor Kiki..

'01 yapımı Sen To Chihiro No Kamikakushi'yse, Miyazaki'nin kendisinin yazıp, yönettiği ve Altın Ayı alan ilk animasyon olmasıyla öne çıkan başka bir güzellik..

Film, Chihiro'nun, anne ve babasıyla yeni evine taşınacağı gün açılıyor: Arkadaşlarından, okulundan ayrıldığı için oldukça üzgün.. Babası kestirme diye bir yola girdiğinde hayatında önemli bir değişiklik olmaya başlıyor: Eski bir lunaparka gittiklerinde, anne ve babası açgözlülüklerine yenilip, domuza dönüşürken, Chihiro da saydamlaşıyor: Onları kurtarmak için Yubaba'nın hamamında çalışmaya başlıyor: Adı, artık Sen oluyor ve yavaş yavaş onu kaybediyor.. Haku'nun farklı davranışlarına anlam veremiyor, anne babasını sürekli merak ediyor, No-Face'in kontrolden çıkmasına dolaylı da olsa sebep oluyor..

Film, Chihiro'nun hayatını ikiye ayırıyor: Ailesini kaybettikten sonra, girdiği bu "yeni dünya.." içinde yaşadığı "gerçek.." dünyadan tamamen farklı: Hiçbir pratiği, buraya uymuyor.. Hiç çalışmamasına rağmen, burada en ağır ve pis işleri yapmaya başlıyor, başlangıçta fecii korkarken, korkusuyla savaşmayı öğreniyor, aşkı keşfediyor, yeni dostluklar kuruyor.. Büyüyor Chihiro: Anne ve babasını kurtarıp geri döndüklerinde taşınacakları yeni ev dolayısıyla sahip olacağı "yeni hayat.."ı olgunlukla kabul ediyor..

'04 yapımı Hauru No Ugoku Shiro'ysa, Diana Wynne Jones'un romanından uyarlanan ve benim bu üç film arasında en sevdiğim film..

Hikayesi de şu şekilde: Sophie, genç bir kız ve fakat kendisini güzel bulmuyor, babasının şapka dükkanında şapka yaparak günlerini geçiriyor.. Ingmar ülkesi, başka bir ülkeyle savaş halinde.. Howl'sa krala hizmet edeceğine dair büyücülük okulundan mezun olurken yemin etmesine rağmen, bunu yapmıyor: Witch Of The Waste gibi: Ki, ikisinin geçmişte yakınlaşmışlıkları da var.. Howl, çok eskiden Calcifer adındaki bir ateş-ciniyle anlaşma yapıyor: Bu anlaşmaya göre, Howl kalbini Calcifer'a verirken, Calcifer ona hizmet ediyor: Şatoyu yürüten de kendisi.. Bir gün Howl, Witch Of The Waste'in adamlarından kaçarken, Sophie'yi de buna dahil ediyor ve Sophie aynı gece cadı tarafından 90 yaşındaki bir "nine.." haline geliyor.. Çalıştığı yerden, ailesinden ayrılan Sophie, Howl'un şatosuna kabul ediliyor ve orada çalışmaya başlıyor.. Savaş giderek şiddetlenirken, Howl sivillerin zarar görmesini engellemeye çalıştıkça daha çok zorlanıyor, Sophie onun "güzellik sırları.."nı bozuyor, Howl krallığın büyücüsüne karşı gelebilecek cesareti Sophie sayesinde buluyor, Witch Of The Waste bir ara her şeyleri mahvediyor, ancak finalde yine Sophie hem Howl'u, hem de kendisini ve arkadaşlarını kurtarabiliyor: Savaş bitiyor.. Calcifer özgür kalmasına rağmen, bundan vazgeçip, yine Howl'a hizmet ediyor: Ve artık şatoları yürümüyor, uçuyor :))

Birbirlerine adeta göbekten bağlı bu üç filmin, çeşitli farklılıkları olsa da, öz olarak birbirlerine o kadar benziyorlar ki, bir üçleme olarak dahi değerlendirmek mümkün-
ki, ben öyle yapıyorum..

İlk olarak benzerliklerinden bahsedersek eğer, filmdeki kızların çalışmak/"temizlik.." yapmak zorunda olmaları, bir yandan kendi arınmalarına da zemin hazırlıyor.. Yaşları düşünüldüğünde oldukça ağır bir sorumluluk alan bu kızlar, bunun üstesinden gelmekte başta zorlansalar da, sonunda başarabiliyorlar: İçinde yaşamak zorunda kaldıkları koşullar, onları -yarı-bilinçsizce de olsa, bir değişime zorluyor.. Ancak bu yarı-bilinçsiz durum, bir yerden sonra bilinçli şekilde kızlar tarafından kontrol edilmeye başlanıyor: Bu noktada çeşitli farklılıklar devreye giriyor haliyle: 13 yaşındaki Kiki, filmin sonunda bunu başarsa da, 10 yaşındaki Chihiro ve (filmde böyle bir bilgi geçmese de, uyarlandığı romanda bu bilgi geçiyor..) 18 yaşındaki Sophie daha baştan durumu kontrol etmek isteseler de, içinde bulundukları koşullar buna izin vermiyor..

Üçü de sevdiklerini kurtarmak için çabalıyorlar aslında.. Bu, dolaylı olarak kendilerini kurtarmalarına da olanak sağlıyor.. Kiki, film boyu bunu inkar eder gibi davranıyor misal, Chihiro'nunsa öncelikli amacı ailesini kurtarmak, Sophie, bu yönüyle diğer iki karakterden de ayrılıyor: O da her ne kadar kendi üzerindeki büyüyü kaldırmak için yola çıksa da, Howl'u kurtarmak/ona yardım etmek kendisinden bile daha önemli bir yer tutmaya başlıyor bir süre sonra..

Sevdikleri erkeklerin kızlarımızla ilişkisi de birbirlerinden farklı biraz: Tombo, "yavşak.." olarak nitelenmeye son derece müsaitken, Haku, Yubaba'nın etkisinde değilken son derece ii bir profil çizmesine rağmen, Yubaba'nın onu kontrol etmek için kullandığı "solucan.." sayesinde zaman zaman şirazeden çıkıyor.. Howl'sa, sadece bir kez Sophie'ye kızıyor (buna gelicem en son..), ancak Sophie'yle tanışana kadar sürekli kaçmasına rağmen, Sophie hayatına girdikten sonra kaçmaktan vazgeçip, onu korumak için çabalıyor..

Her üç erkek karakterin de "uçması.." başka bir benzerlikleri: Tombo "insan.." olduğu için bu konuda çeşitli araç gerece ihtiyaç duysa da, Haku'nun enjerhaya, Howl'unsa kuşa dönüşmesi/-ebilmesi, Miyazaki'nin/sinemasının en belirgin özelliklerinden biri, birisi olan uçmanın/isteğinin dışavurumu..

Aileyle olan ilişkileriyse birbirinden farklı karakterlerin: Chihiro, ailesine geri dönmesiyle diğer iki karakterden ayrılırken, Kiki'nin ailesiyle iletişimini koparmadığını görmemize rağmen, Sophie, ailesinden tamamen ayrılıyor.. Bu ayrılıklarda sadece Kiki inisiyatif kullanabiliyor, Chihiro ve Sophie bu ayrılığa "katlanmak.." zorunda kalıyorlar..

Ve yolculuk: Bu filmler her ne kadar yol filmleri olmasalar da, yol filmlerinde işleyen "kendini bulma.." temeli üzerinde yükseliyorlar.. Ancak, ilk yolculuk yetmiyor, ikinci bir yolculuk daha yapıyor karakterler ve "asıl değişim.."lerini de bu yolculuklarda yaşıyorlar.. Kiki, şehirden ayrılıp, arkadaşıyla ormanın içindeki kulübeye gidiyor, Chihiro "ruh treni.."yle (ki, olağanüstü bir simge..) Zeniba'nın yanına gidiyor, Sophie'yse, şato ikiye parçalandıktan sonra girdiği "zaman tüneli.."nde Howl'un Calcifer'la yaptığı anlaşmayı izliyor.. Geri döndüklerinde her şey değişiyor..

Bununla birlikte, Miyazaki baş karakterlerini gündelik hayat pratiğinin bir öğesi olan önyargılardan tamamen arındırıyor: Özellikle Sen To Chihiro No Kamikakushi ve Hauru No Ugoku Shiro'da bu çok fazla öne çıkan bir tema: "Kötü.." olarak adlandırılabilecek karakter neredeyse yok gibi-
belki Madame Suliman..
Yubaba ya da No-Face'in tüm o "kötü.." özelliklerine rağmen, ii yanları da var: Oldukça şefkatli bir anne misal Yubaba, sadece iş konusunda biraz katı, ancak, iş isteyen herkeslere iş verme gibi bir özelliği de var.. No-Face'se, filmde ne kadar kötü olduğu defalarca belirtilen açgözlülüğün anlatım aracına dönüşüyor: Hamama girdiğinde "deliren.." karakter, oradan çıktıktan sonra gayet Zeniba'yla arkadaş oluyor..
Witch Of The Waste'yse gücü elinden alındıktan sonra, eline geçtiği ilk fırsatta "kötü.."lük yapsa da, aşk için bundan vazgeçebiliyor..
Ancak, en önemlisi üç baş karakterin de önyargısız olan doğaları: Sizi 90 yaşına getiren bir cadıya sevgiyle yaklaşmak ya da 5-6 kişiyi "yiyen.." bi ruhla yan yana oturarak yolculuğa çıkmak çok da kolay olmasa gerek-
ben yapmam misal..

Filmlerin hepsi çok güzel olsa da, Hauru No Ugoku Shiro'yu daha çok seviyorum: Bunun sebebi de, "narsisizm üzerine bir etüt.." olarak işlenmeye son derece müsait yapısı.. Bunu film/kitap, güzellik üzerinden işliyor..Misal kitapta Howl'un her sabah 2 saatini kendi bakımı için harcadığı belirtiliyor.. Her ne kadar yakışıklı ve etkileyici olsa da (bu açıdan şunu da belirteyim: Filmin Japonca versiyonunda Chieko Baisho son derece ii bir iş çıkarsa da, İngilizce versiyonunda Howl'a sesini veren Christian Bale çok daha ii-
bunda kulak alışkanlığının payı da olabilir tabii..), saçlarını sarıya boyuyor.. Sophie, boyaları/büyüleri karıştırdığında fecii tepki veriyor.. Sophie'nin kendini güzel bulmaması narsisistik bir yaralanmayı işaret ederken, Witch Of The Waste'in onu yaşlandırması bu açıdan müthiş bir buluşa dönüşüyor: Zira, narsisistik "güzel.."lerin en büyük korkusu, yaşlanmakla birlikte gelen çirkinleşmedir: Bunun yaratacağı travmayı daha gençlikten itibaren yaşamaya başlamak son derece olağan bir durumken, film bu "yaralı ruhlar.." kaosunu terapiye ihtiyaç duymadan tatlıya bağlayabiliyor: Sophie, kendi güzelliğini reddederken, Howl, onu genç olarak görmeye devam ediyor.. Howl, boyaları akıp çirkinleştiğinde, dahası "yaratığa.." dönüşüp içine çekildiğinde Sophie, ona destek olmayı sürdürüyor: Yaralarını yalayarak (Umay-Umay-göndermeli..) tedavi ediyorlar birbirlerini.. Kırlaşmış saçlarsa baki kalıyor..

Olağanüstü bi seyirlik, olağanüstü bi "üçleme.."

*: Bu arada, imdb'ye göre Majo no takkyubin yeniden çekilecekmiş, hımm..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.