Bambi


'42 yapımı Bambi, aslında başlangıçta gerçek oyuncularla çekilmesi düşünülen, sonrasındaysa animasyon olmasına karar verilen ve bu yönüyle en iyisini yapan, güzel bir film: Hatta en sevdiğim Disney filmi..

Felix Salten romanından uyarlanan filmin hikayesini -yine, bilmeyen yoktur, ancak birkaç cümleyle özetlersek şöyle: Ormanın birinde Bambi adında yeni bir "prens.." dünyaya gelir, annesinin gözetiminde, Thumper, Flower ve Faline'in arkadaşlığıyla zaman geçer ve yeni şeyler öğrenirken, bir gün annesinin öldürülmesiyle neye uğradığını şaşırır: Sonrasında babasının gözetiminde yaşamaya devam eden Bambi'yle Faline, birbirine aşık olur ve iki çocukları olur-
insanlarsa av sezonunun açılmasıyla canlıları ve ormanı mahvetmektedirler..

Filmin (daha doğrusu romanın..) "kötü adam.." olarak yırtıcı (ki, filmdeki tek yırtıcı hayvan bir baykuş..) hayvanlar yerine, insanı seçmesi, çevreci bir özellik kazandırıyor filme ve lehine işliyor: Ancak, tam da bu özelliği dolayısıyla zamanında protesto bile edilmiş-
gerekçeleri misantropi miydi acaba??

Tabii ki filmin en can yakan sahnesi, Bambi'nin annesinin öldüğü sahne.. Küçük bir çocukken bu sahnenin bende yarattığı his, hala aynı şekilde aynı etkiyle içimde -öylece, duruyor-
ki, bu yüzden annesini kaybeden çocuk imgesi gördüğümde gözlerim doluyor..

Ancak, film aile kavramına sanıldığı kadar önem atfetmiyor, Faline'i kurtarmak için canını tehlikeye atıp, köpeklerle savaşan Bambi, çocuklar doğduktan sonra hop: Babası gibi köşesine çekiliyor-
yanisi, soyun devamlılığı güvence altına alındıktan sonra kadının değeri/ederi kalmıyor azizim.. O yüzden ömür boyu hamile gezmek en iyisi..

neysse,, film mevsimler aracılığıyla episodik ilerliyor, aynı zamanda Bambi'nin de hızlı bir şekilde büyümesine sebep oluyor-
zira, filmin açılış sahnesinden sonraki "Bambi yürümeyi ve konuşmayı öğreniyor.." episodu (ve sonrasındaki "Bambi yeni bir şeyler daha öğreniyor.." episodları..) çok fazla uzun tutulmuş hissiyatı yaşatıyor-
filmin toplam süresiyse ironik bir biçimde 70'..

Tabii, bu filmin (yarın yazacağım..) The Lion King'e de fazlasıyla ilham verdiğini de belirtmek gerekiyor..

Aşk, büyüme, kayıp üzerine güzel bir film.. Keşke hep çocuk aklıyla izlense-
thumper'ı şimdi bile yemek istiyorum o ayrı :))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.