Fantastic Mr. Fox


Wes Anderson'ın '09 yapımı ilk uzun-metraj animasyonu Fantastic Mr. Fox, bildik Anderson dünyasını barındırırken, animasyon olmasıyla aldığımız zevki daha da artırıyor..

Hikayesi şu şekilde: Mr. Fox, hırsızlıkla geçimini sağlayan bir tilki, bir gün eşiyle birlikte yine hırsızlık yaparken yakalanıyorlar ve eşi ona hamile olduğunu söylüyor: Eğer oradan kurtulmayı başarabilirlerse Mr. Fox'un bir daha hırsızlık yapmayacağına dair söz alıyor ve açılış sahnesi bitiyor.. Aradan geçen yıllarda, çocukları büyüyor, Mr. Fox bir gazetede köşe yazarlığı yapmaya başlıyor.. Ancak, mutlu değil.. Taşınmaya kadar veriyor/lar ve görkemli bir ağacın içinde yaşamaya başlıyorlar.. Tam karşılarında da 3 tane devasa çiftlik var, Boggis, Bunce ve Bean'in işlettiği.. Plan yapıp her gece bir tanesini olmak üzere 3 yeri de soyuyor Mr. Fox.. Bu sırada yanlarına Kristofferson da taşınıyor.. 3 "kötü.." adam Mr. Fox'a ulaşmaya ve onu öldürmeye çalışırken işler çığırından çıkıyor, ancak film, mutlu sonla bitiyor..

Daha açılış sahnesinde aslında, Mr. Fox, nasıl dayanılmaz bir tilki olduğunu gösteriyor: İki kere eşine tercih opsiyonu sunmasına rağmen, sonunda yine onun dediği oluyor.. Hakkaten çok sinir bozucu olan bu ve buna benzer davranışlarını film boyu sürdüren Fox'un başına çoraplar da bu yüzden örülüyor: Film de, Fox'un her ne kadar dersini almış olsa da, değişmeyeceğinin farkında: Kurgusunun circle olması bu yüzden.. Fox, bunu tilki ve en nihayetinde "vahşi.." hayvanlar olmalarına bağlıyor: Her ne kadar kredi kartı dahi kullanacak kadar gelişmiş olsalar da, yemek sahnelerinde kendilerinden geçişleri bu yönlerini vurguluyor.. İşte böyle bir durumda, Mrs. Fox'un idea/l düşüncesi her ne kadar belli bi süre Mr. Fox'un duyguları üzerine baraj kursa da, dürtülerine set çekemiyor ve baraj kapakları açılmak yerine "patlıyor.."-
hayvanlar üzerinde gayet güzel işlenen bu temayı, insan doğası üzerine okumaya çalıştığımızda da, benzer bir sonuçla karşılaşmamız olası haliyle: Ancak bu kısmı es geçelim, zira fecii patlayabilir/iz, eheh..

Film aynı zamanda Kristofferson ve Ash arasındaki ilişki özelinden de, kimlik üzerine konuşmak için geniş bir alan açıyor: Ash, babasının gölgesi altında ezilen bir çocuk: Atletik değil, "alışıldık.." tilki boyutlarında değil filan.. Bir de Kristofferson var ki, o da anti-tezi adeta.. Soyguna bile o götürülüyor.. Böylesi bir durumda Kristo'ya (adı çok uzun..) karşı olan davranışları aslında çok normal Ash'in: Zira, o da kendisini bulmaya çalışıyor.. Kristofferson'sa, yapay geliyor misal bana, konuşmayacağım o yüzden..

Filmde hayvanların "doğal.." ortamda avlandıklarını göremiyoruz-
the Lion King'deki gibi değil bu: Mr. Fox'un geçimini köşe yazarlığından, kunduzların danışmanlıktan, tavşanın aşçılıktan, Fox'un eski ortağı Fare'nin (ki, şahane bi karakter..) güvenlik işinden sağlaması vs..: Fox'un (ve diğer hepsinin..) bastırdığı dürtünün uyanması, bölgede yaşayan tüm hayvanlar için bir uyanışa, ve dahası hak mücadelesine dönüşmesi de oldukça manidar-
insan alegorisini devreye sokmayacağım -yine..
Bu açıdan (da..) bakıldığında oldukça sağlam olan film, şahane anlarıyla da benzersiz bişiiye dönüşüyor: Mükemmel tek kelimeyle..

*: Bir de "Bir narsisistik olarak Mr. Fox'un portresi.." var ki, süpermarkette Kylie'nin "trade-mark.."ını görücüye çıkardığı an her şeyi özetliyor..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.