Ghost In The Shell Olayı: Kôkaku Kidôtai ve Innocence




Olağanüstü bir "şey.." Ghost In The Shell.. Masamune Shirow'un mangasıyla fitili ateşlediği, sonrasındaysa ortalığı kasıp kavuran bir yapım.. Ben sadece 3 filmini (Solid State Society animelerle bağlantılı olduğu ve tv için hazırlandığından blogda yer almayacak malesef..) izleyip, İngilizce basılmış ilk çizgi-romanını okudum.. Dizisini izlemedim..

Önce filmlerin hikayelerini kısacık yazıp, sonrasında genel Ghost In The Shell evreninden bahsetmek istiyorum..

İlk film, Kokaku Kidotai, '95 yapımı, ikinci film Innocence'se '04: Her iki filmin yönetmeni de Mamoru Oshii (ikinci filmin senaristi de aynı zamanda..) ve her iki filmin de olağanüstü müziklerini hazırlayan kişi Kenji Kawai-
belki de şu an dinlediğiniz parçaysa, ilk filmin mükemmel açılış jeneriğinin eşlikçisi, Making Of Cyborg..

Kokaku Kidotai, cyborg olan Motoko'nun "doğum.."uyla başlıyor, yıl 2029: Cyborglar artık gündelik hayatın içerisindeler, hatta öyle ki, Tokyo'nun ağ güvenliğini sağlayan 9. Bölüm'ün yürüttüğü soruşturmanın başında Motoko var ve ortağı -başka bir cyborg olan, Bato.. Ekibe üçüncü kişi olaraksa bir insan seçiliyor: Togusa..
Puppet Master'sa, bir program: Proje 2051 olarak hazırlanmış.. Amerika'da "doğduğu.." bilnmesine rağmen, aslında 6. Bölüm'ün bir oyunu: Ülke güvenliği açısından ağdaki çeşitli şeyleri izlemek için hazırlanmış: Ancak, Puppet Master, bir zaman sonra kendi varlığının "farkına varıyor.." ve kontrolden çıkıyor.. 9. Bölüm'dekiler onun peşine düşerken, o bir cyborga kendini yükleyip, 9. Bölüm'e gidiyor.. Bu sırada 6. Bölüm'dekiler gelip onu alıyorlar (aslında kaçırıyorlar..), ancak işin peşini bırakmayan Motoko, Puppet Master'la birleşiyor ve yeni bir forma geçiyor..

İkinci film Innocence'se, Bato'nun çevresinde gelişiyor: Motoko, sadece ağa bağlandığında Bato'yu izliyor.. İlk film gibi bir gynoid doğumuyla açılan filmde, bu defa üretilen robotların "sahip.."lerine saldırmaları olayını soruşturmaya başlıyor Bato.. Bildiğin seks kölesi olan robotların cinayetleri hakkında dava açılmıyor, zira robotların cinsel amaçlı kullanıldığı ortaya çıktığında kariyeri bitebilecek üst-düzey kişiler var.. Araştırmaya (ve öldürmeye..) başlayan Bato, sonunda ana gemiye girerek o zamana kadar suçu ispat edilememiş Locus Solus şirketinin suçlu olduğunu (Motoko'nun da yardımıyla..) ispatlıyor ve film, orta kısmındaki diyaloğa gönderme yapan bir sahneyle bitiyor..

Öncelikle, filmler, işitsel ve görsel açıdan inanılmaz bir ziyafet sunuyorlar: Öyküsü, el attığı temaları, kısaca her şeyiyle olağanüstüler..

İlk filmin Matrix'e ilham kaynağı olmasının ötesinde, Matrix'in bire bir pastişlediği sahneler de var, evet, ancak iki filmin temaları biraz farklı-
geleceğim buna yine..

İlkin aksiyon ekibindeki tek insandan, Togusa'dan başlayalım: Seçilmesinin üç gerekçesi var: Dürüst olması ve emirlere itaat etmesi: Yani bildiğin robot olması..
Üçüncü ve en önemli sebebiyse bir ailesi ve çocuğunun olması: Togusa (manipüle edilmemiş..) bilincini gelecek kuşaklara aktarabilmeyi başarabiliyor..

En çok varoluş sancıları çeken Motoko'ysa, kendi varlığından bile şüpheye düşüyor: Başka biri, birisi olup olmadığını, ölüp de beyninin başka bir bedene yerleştirilip yerleştirilmediğini merak ediyor: Bir adım daha öteye geçerek, var olup olmadığını sorguluyor..

Bato'ysa, korkunç ciddiyetiyle işine son derece bağlı biri, birisi: Motoko'yla çalışmaktan memnun: Robotların öngörülebilirliğiyle, yapay zekasının duruma göre yeni olanaklar açmasının "ideal.." bir bileşimi.. Hayaletinden şüphe duymuyor..

İnsanların bile hacklenebildiği bir yapıda (ki, ikinci filmde Togusa'nın yaşadığı deneyim bu yönden muhteşem..), eşini hacklemek için uğraşan kişinin de aslında tüm hafızasının yapay olduğunu öğrendiği an gibi, filmde insan ve cyborg sorgulanıyor: Aradaki sınırın oldukça muğlaklaştığı (ve önemsizleştiği..) dönemde, Motoko'nun bu tür sancılarla boğuşması, onun "uyanış.."ının göstergeleri: Motoko'yu takip eden ve ona ulaşmak için çabalayan Master, bunda da rol oynuyor: İki "bilinç.."in birleşmesi, Motoko ve Puppet Master için çok önemli olsa da ölmeleri "gerekiyor.." Ortaya çıkan "şey..", ne Motoko, ne de Puppet Master: İkisinden de bir şeyler taşıyor..

Filmin atıf yaptığı evrim teorisini destekler biçimde gerçekleşen bu "ölüm.." ve "doğum.." anları, bilinç üzerinden işleniyor: İnsan olmanın yegane özelliği olarak deneyim ve bilgilerle "edinilen.." bilinci (ve kodlandığı dnayı..) kabul eden film, bunun karşısına hayaletleri ve bilinç yoluyla beden sınırlarının aşılmasını, Motoko ve Puppet Master özelindense, programların kendi bilincine ulaşıp ulaşamadığını sorgulamasıyla seyirciyle oldukça çetin bir mücadeleye girişiyor..

İkinci filmde Motoko'nun sarf ettiği bir cümle var: "Eğer bebeklerin sesi olsaydı, "insan olmak istemedim.." diye çığlık atarlardı.."
Öncesinde verdiği kuş (insan..) ve balık (bebek..) örnekleri de bu ayrımı destekliyor: Dahası bu cümle, Motoko'nun (ilk filmdeki..) uyanışının da sembolü oluyor..

İlk filmde devlet ve onun politikası konusunda gayet sağlam laflar eden (terör/ist tanımı özellikle..) film, ikinci filmde (bağlantılı olarak..) beden politikasına eğiliyor: İdeal estetik kalıplarda üretilen robotların, küçük kızların kaçırılmasıyla üretilmesi, seks "hizmeti.." sunmaları, cinayet işleyip, Asimov'un 3. İlkesiyle çeliştikleri için intihar etmeleriyle, Motoko'nun yaşamı paralellik gösteriyor: Bedeninin iki filmde de deforme olması bu yüzden..

Terör tanımıysa iki filmde de karşımıza çıkıyor: İlk filmde Puppet Master'ın yaptıkları, ikinci filmdeyse Locus Solus Şirketi'yle Yakuza çetesinin eylemleri devlet tarafından terör olarak tanımlanıyor: Devletin varlığını tehlikeye atmamak için, kendi eylemlerini belirlediği hedef üzerinden terör olarak tanımlaması yeni bir şey değil, ancak Ghost In The Shell, bu manipülasyonu da sebep ve sonuçlarıyla oldukça iyi işliyor: Sonuç kısmında biraz fazla naif ve umutlu, o kadar..

Matrix olayı: İlk filmin daha jeneriğinden, Pazar sahnesine, Motoko'nun saldırıya uğradığı bina sahnesinden, ağır çekim silahlı çatışma sahnesine gibi görsel benzerlikler bir yana, tema olarak da oldukça benzeşen yapılarıyla, Matrix, evet Ghost In The Shell'den fazlasıyla "etkilenmiş.." bir yapım.. Ancak ikisi arasında farklılıklar da var: Öncelikle Ghost In The Shell, gerçek dünyada geçer ve toplumsal hafıza büyük oranda gerçekken, Matrix'te toplumsal hafıza denilen şey tamamen yapay bir gerçeklik üzerinde yükseliyor; olaylar da haliyle sanal gerçeklikte yaşanıyor.. Motoko karakteri, Neo ya da Trinity'den çok, Ajan Smith karakterine denk düşüyor: Zira, ağı ele geçiren hackerlara karşı tıpkı onun gibi mücadele ediyor: Ve Ajan Smith, virüs örneğinde söylediği gibi, "yeni.." bir forma geçmenin hayali kuruyor: Motoko bunu eyleme geçirebiliyor.. İki filmin sisteme karşı tavırlarında da farklılıklar var: Ghost In The Shell'de devletin bekası devam ederken, Matrix, tüm sistemin yıkılması gerektiğini söylüyor: Bu tavır farklılığı iki filmi çok ayrı noktalara götürüyor..
Entelektüel derinlik açıdan Ghost In The Shell, Matrix'in eline verir, o ayrı tabii, eheh..

Hastası olduğum bir yapım Ghost In The Shell..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.