“Bebekler üzerinde yapılan araştırmalar, öfkenin erken dönemde bir duygulanım olarak ortaya çıktığını belgelemiştir; temel işlevi acı ya da huzursuzluk kaynağını yok etmektir.. Öfkenin ilk baştaki biyolojik işlevi -bakım veren kişiyi huzursuzluk verici durumu ortadan kaldırması için uyarmak- artık, bakım veren kişinin özlenen doyum durumunu yeniden oluşturması için bir çağrı haline gelir.. Öfke tepkileri çevresinde gelişen bilinçdışı fanezilerde öfke, hem hep-kötü nesne ilişkisinin canlanmasını, hem de bunu ortadan kaldırarak hep-iyi bir ilişkiyi yeniden kurma arzusunu gösterir..
Nefret, karmaşık bir saldırganlık duygusudur.. Öfke tepkilerinin aniliğine ve kızgınlık ile öfkenin kolayca değişen bilişsel yönlerine karşıt olarak, nefretin bilişsel yönü kronik ve kararlıdır..
Öfkenin nefrete dönüşümünün kökeninde, engelleyici anneye yoğun şekilde bağlanma yatar.. Bu dönüşümün nedeni, ideal, hep-iyi nesneyi yok etmiş, ya da yutmuş gibi algılanan, hep-kötü ancak yaşamak için ihtiyaç duyulan bir nesneyle travmatik bir ilişkiye saplanmadır.. Hep-iyi nesneyi büyüsel şekilde diriltmek için, bu kötü nesnenin intikam alınarak yok edilmesi hedeflenir..
Nefretin daha da hafif bir şeklinde, altta yatan arzu nesneye egemen olmaktır.. Nesne üzerinde bir güç kurma arayışı sadistik unsurları da içerebilmekle birlikte, nesneye yönelik saldırılar nesnenin boyun eğmesiyle sonlanma eğilimindedir.. Böylece kişiliğin özgürlüğü ve özerkliği yeniden kanıtlanmış olur.. Buradaki anal-sadistik dürtüler, şiddetli nefret şekillerinde ortaya çıkan ilkel düzeydeki oral-saldırgan dürtülere baskın çıkar..
Daha hafif derecede nedret, sadistik eğilimler ve isteklerle ifade edilir.. Hasta bilinçdışı ya da bilinçli bir şekilde nesneye acı çektirmeyi arzular ve bu acıdan bilinçli ya da bilinçdışı olarak derin bir zevk alır..
Nefretle dolu bir kişinin en önde gelen amacı, nesnesini yok etmektir.. Hedef, bilinçdışı fantezinin özgül bir nesnesi ve bu nesnenin bilinçli türevleridir.. En derinde nesne, hem gereksinim duyulan, hem de arzulanandır.. Yok edilmesi de eşit derecede gereklidir ve arzulanır..”
Otto Kernberg, Aggression In Personality Disorders And Perversions..
Yukarıdaki uzun alıntıdan da anlaşılacağı üzere filmdeki anne-çocuk ilişkisini -yeniden, yorumlayacak değilim.. Filme bayıldım, o ayrı; Oedipus-öncesi dönemle ilgili gayet etkileyici bir profili ortaya çıkaran We Need To Talk About Kevin’ın finalindeki o kararsız “kırık kucaklaşmalar” bile, okuldaki saldırıyı Kevin’ın aslında annesine-karşı yaptığının çok güzel bir sembolü..
Filmin tek sevmediğim yönü, stile çok fazla abanması.. Kimi (hatta çoğu??) zaman bir video enstalasyonundaymışsınız gibi hissettiriyor.. Tilda Swinton ise olağanüstü, tarifsiz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder