Tinker Tailor Soldier Spy



'11 yapımı Tinker Tailor Soldier Spy, Tomas Alfredson'un yönetmenliğinde hayata geçen ve bir yönetmenin sahip olabileceği olağanüstü bir casta sahip: Yani şu saatten sonra Tomas Alfredson'un bir sonraki filminde kimler olacak, o oyuncuları yönetmek kendisini cezbedecek mi, yoksa yeni bir Ocean’s Twelve durumu mu olacak büyük bir merakla bekliyorum.. Oyunculuklar muhteşem, ancak elbette ki Gary Oldman enfes.. Yalnız bir de Tom Hardy’nin filmde sarışın bir Moritz Bleibtreu’ya dönüştü/rüldü/ğünü, iki oyuncunun da birbirine ancak “bu” kadar benzeyebileceğini belirtmek lazım.. Ohaa yani..

Çoğu casus filmi gibi, puzzle-film formatında ilerleyen Tinker Tailor Soldier Spy'ın meziyeti türün gerekliliklerini yerine getirmesinde yatmıyor.. Hatta, aslına bakarsanız filmin bu denli ağır bir tempoda ilerlemesini kimileri son derece sıkıcı, dahi itici bulabilir.. Ayrıca örneğin bir James Bond, Bourne serisi ya da 24 dizisinde olduğu gibi, puzzleı çözmenin de seyirciye dünyayı bir kez daha kurtarmak ödülü vermediği düşünüldüğünde filmi “çöp” olarak adlandıranların oranı beni şaşırtmıyor.. 

Evet, Soğuk Savaş dönemindeyiz, paranoya, çift taraflı çalışan ajan, seyirciyi bir yerden alıp başka bir yere bırakan olay örgüsü, çok sayıda mekan/kişi, türe dair her şey elimizde: Ufak bir farkla: Soğuk Savaş hakkında Batı tarafından bakan, çoğunluğu “çöp” olan propaganda filmler de izlediğimiz düşünüldüğünde, Tinker Tailor Soldier Spy’ın da bu sulara çok rahatlıkla çekilebilecek bir yapısı olmasına rağmen, o sulara çok da girmediğini fark ediyorsunuz.. Evet, Ruslar kötüler, Batı her zamanki gibi iyi, ancak filmin temel derdi bu değil, dahası bunu anaokulu gösterisine de dönüştürmüyor.. Çünkü Tinker Tailor Soldier Spy, arada kalmış, hatta alenen “kullanılan” bir servisin kendini aklama çabasını anlatıyor..

Bir dönem Güneş’in hiç batmadığı kadar büyük topraklara sahip olan dünyanın en güçlü sömürge-imparatorluğu olan İngiltere’nin, gizli servisinin de ne denli iyi olduğunu küçüklüğümüzden beri biliriz.. Hatta bir coğrafya dersinde hocamız, adanın sahip olduğu iklimin de bunda payı olduğunu söylemişti.. İşte bu kadar büyük bir gücün, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika’nın gölgesinde kalmasının, dahası Soğuk Savaş sırasında Amerika’nın bilgilerine sahip olmak isteyen Ruslar tarafından “kullanılması”nın filme kattığı hüznü, hiç gülmeyen Smiley’nin yüzünde bulmak mümkün: Hayatının aşkı tarafından aldatılmak, zorunlu emeklilik yüzünden işi bırakmak vs.. gibi badireler atlatan, “ihtiyarlara yer yok” Smiley’nin geçmişinin de bu minvalde kurgulanmış olması, kaba bir hesapçılık içermekle birlikte, romanda/filmde katharsisi tamamlayıcı bir işlev görüyor..

Parçaları Smiley’yle birlikte birleştirirken meselenin insani yönleri de ortaya çıkıyor.. Duygusal ilişkilerin profesyonelliğe zarar vermesini Ricki’nin ilişkisinde görüyoruz.. Tam tersi şekilde, profesyonelliğin duygusal ilişkiye zarar vermesini de Smiley’nin Peter’a “artık” izleneceğini söyledikten sonra Peter’ın eşcinsel sevgilisiyle ayrıldığı sahnede görüyoruz.. Ancak bu duygusal ilişkinin profesyonelliğe zarar vermesini (ya da tam tersini) filmin merkezindeki suikast çok daha iyi açıklıyor: Jim ve Bill’in arasındaki eşcinsel ilişkiyi bir fotoğraf ve bir damla gözyaşıyla aktaran film, meseleyi biraz daha derinleştirerek karakterlerinin diğer insani yönlerini de açığa çıkarıyor: Bu yönüyle -reklam terminolojisine bulanırsam, “bir casus filminden daha fazlası”na dönüşen Tinker Tailor Soldier Spy, teknik başarısı ve atmosferiyle mutlaka tecrübe edilmesi gereken bir deneyim.. Bununla birlikte her bünye için ideal olmadığını da belirtmek lazım..




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.