'11 yapımı Tate Taylor filmi The Help'i dün izlerken aklımda hep aynı şey dolaşıp durdu: "50 yıl sonra Türkiye'de aynısı yaşanıyor bunun.."
The Help, can yakıcı bir sahneyle açılıyor: Aibileen, kendisinin ve annesinin "hizmetçi", anneannesinin ise "köle" olduğunu söylüyor.. Hizmetçilikten başka yapabileceği bir şeyi yok, ancak bir sonraki kuşaklarının daha iyi olması adına çocuklarını okutmaya çalışıyorlar.. Film, Amerika'nın herkesçek bilinen ve fakat nedense sanki o günler çok ama çok uzak bir geçmişte olmuş da, Amerika yüzyıllardır barış içinde yaşıyormuşçasına gazlanan ülkenin çok değil 50 yıl öncesine bakıyor.. Aslında değişen çok da bir şey olduğu söylenemez, ırkçılık hala buzdağının altında yaşamaya devam ediyor, tek değişiklik buzdağının görünen kısmındaki politically correct saçmalıklar..
Filmin senaryosu tıkır tıkır işliyor, hakikaten aynı zamanda filmin senaryosunu da yazan Tate Taylor'ın başarısına şapka çıkardım, zira karakterlerin hepsinin kendi hikayesi oldukça iyi işlenmiş.. Oyunculuklar da üst düzeyde.. Ama Viola Davis.. Bu karakter bolluğunun filme tek bir negatif etkisi var: O da filmin çok fazla finale sahip olması.. Annesinin Skeeter'a "seninle gurur duyuyorum" sahnesi, Minny'nin Celia ve eşiyle olan sahnesi, Aibileen'in kilisedeki sahnesi, Skeeter, Minny ve Aibileen'in veda sahnesi ve en sonunda Aibileen'in sahnesiyle tam 5 ayrı finali peş peşe ekleyen bir film The Help.. Bu kusuru dışında gerçekten çok iyi bir film-
özellikle de teknik anlamda..
The Help'in ırkçılık konusunu genel perspektiften, daha özele taşıyarak işlemesi ona gündelik faşizmi deşebilmesi için geniş bir alan açıyor: Hizmetçilerin yaşadıklarının yanı sıra, iki "beyaz" kadın da bundan nasipleniyorlar: Skeeter ve Celia.. Bu iki kadının sınıfsal açıdan dışarıda kalmasının tek sebebi, Hilly'yle olan sürtüşmelerinden ziyade, o tiksinilesi kadınlar grubunun temsil ettiği sınıfın kodlarına göre yaşamıyor oluşları.. Skeeter, sanki gelecekten gelmiş gibi: Son derece liberal ve başına buyruk.. Oysa Celia, sınıfın kodlarını üzerine bir türlü geçiremediği için "bu" halde: Ancak Celia'nın durumu daha çok, nasıl desem, fıtratının böyle olmasıyla alakalı.. "İyi" bir insan Celia..
Hizmetçilerin yaşadıkları olaylara ayrıca değinmeye gerek yok, ancak The Help'in konu ettiği şeyin "aynı"sı, bu defa ten rengi gözetmeksizin 50 yıl sonra da sürüyor.. Türkiye'de uzun süredir "yabancı uyruklu bakıcı/hizmetçi" takıntısı var, biliyorsunuz.. Lüks site/villarında oturup, hizmetçilerinin de "üniversite" mezunu olmasını tercih ettiğini gevrek gevrek anlatan, bundan gurur duyan kadın-yaratıklar var.. Tek kriterleri var tabii: Hizmetçilerin kendilerinden daha "güzel" olmasını istemiyorlar.. Buradaki yabancı uyruğun tabii ki ekonomik ayağı da var: Çalışma izni olmadıkları için birçoğu yatılı olarak 3-5 kuruşa çalışmaya razı oluyorlar/ediliyorlar.. En ufak bir yanlışlarında "seni şikayet ederim.." gibi doğrudan çalışanın hayatını etkileyecek kozlarını oynayarak bu kadın-yaratıklar kendi "ev köle"lerine sahip oluyorlar.. Çocuk bakımından, ev temizliğine-
işte The Help'in aynısı.. Ve bu kadın-yaratıklar tıpkı filmin en itici karakteri Hilly gibi, içinde bulundukları berbat durumdan gurur dahi duyabiliyor..
Filmi bence mutlaka izleyin, izlerken de Türkiye'de çalışan yabancı uyruklu "ev köleleri"ni düşünün..
1 yorum:
Filmin Amerika'nın o dönemli "ev kadını" tiplemesi eleştirisini de gözden kaçırmamak lazım. Üniversite okuyup "koca peşinde" olan ve evde briç oynayarak vakit geçiren kadın tiplemesi güzel bir şekilde işlenmiş.
Irkçılık eleştirisiyle beraber feminizm bakışıyla da dopdolu film.
Yorum Gönder