Blue Velvet


Lynch'in Dune sonrası özüne dönüş sinyalleri verdiği, gayet anlaşılabilir bi film: Her ne kadar final sekansı Jeffrey'nin kulağına zoom-out yapılarak açılsa da, filmin Jeffrey'nin rüyası olmadığı açık..

Kısa bi özet: Jeffrey'nin babası bahçesini sularken kalp krizi geçirip hastanelik oluyor, Jeffrey babasının ziyaretinden dönerken yerde kesilmiş bi kulak buluyor ve olaylar gelişiyor: Kulağı yerde bulduğu kese kağıdına koyup, kasabanın dedektifine götürüyor ve fakat bi yandan da işin peşini bırakmaya niyetli diil haliyle: Dedektif Williams'ın kızı Sandy, odası babasının üst katında olduğu için, olaydan kısmen haberdar ve o da içindeki dedektiflik merakına yenilip Jeffrey'yle tanışıyor: Küçük bi kasabada sıkıcı bi yaşamın getirdikleri diyelim :))

Sandy'nin dikkatini ilk şüpheli olarak Dorothy adındaki bi bar şarkıcısı çekiyor, ve Jeffrey ilaçlama bahanesiyle Dorothy'nin evine gidip, fırsatını bulduğunda anahtarını çalıyor.. Aynı akşam Dorothy barda "Blue Velvet.." söylerken Jeffrey ve Sandy kadının evinin önünde pusu kuruyor ve Jeffrey eve giriyor.. Sandy işaret vermesine rağmen, çocuk bunu duymuyo (ah şu Heineken..) ve kadın evine geliyor.. Dolaba saklanan Jeffrey, çok ilginç bi sahneyle karşılaştıktan sonra olayın sandığından daha da karmaşık olduğunu anlıyor..

Dorothy evde bi yabancının olduğunu fark ediyor; Jeffrey, dolaptan çıkıyor ve kadının verdiği emre uyup, soyunuyor: Emirler bununla da bitmiyor, s&m'e gönülden bağlı bi bünyesi olan Dorothy, çocuua istediği gibi davranıyor (tabii ki, aklımıza La Pianiste'in tuvalet sahnesi geliyor..) Kapı çalıyor, gelen Oedipus.. Açıkçası Frank karakterine eklemlenen bi kompleks, öylesine yüzeysel ki, can sıkıcı bi parodiden öteye geçemiyor.. Seks esnasında "annecim, meme, baba.." demesini, şişmiş sahte kendiliğini dış dünyada sürekli "fuck.." ya da fallik bi anlam yüklediği bariz olan "pazularıma dokun.." repliğini, ve (muhtemelen babasına karşı geliştirdiği..) boyun eğici tavrı arada bi sergilemesini çok da yeterli bulabilmek mümkün diil sanki: Ben bulamadım en azından..

neysse,, Jeffrey bi yandan Sandy'den hoşlanırken, bi yandan da Dorothy'nin cazibesinden etkileniyor: S&m istekle ilk kez karşılaşan her erkek gibi bocalıyor, dahası reddedip, geri dönmesine rağmen, sonraki buluşmalarında (kadının manipülasyonuyla da tabii ki..), bu oyunun bi parçası haline geliyor..

Gelmesine de, işler giderek daha da tehlikeli bi boyuta geliyor: Dorothy'yle seviştikten sonra evden çıkarken Frank ve çetesi onları basıyor ve Ben'in yerine gidiyorlar.. Burada işin uyuşturucu kısmını ve Dorothy'nin çocuunun tutulduğu yeri öğrenen Jeffrey, gece sonunda dayak yiyor..

Ertesi sabah tüm bu olanlar için gözyaşı döken Jeffrey, olanları Sandy'ye anlatıyor ve çiftimiz bi partide birbirlerine olan aşklarını itiraf edip, öpüşüyorlar.. Eve dönüşte Mike (ki, şimdiye kadar hiç adı geçmedi: Sandy'nin sevgilisi..), çifti takip edip Jeffrey'den hesap sorma planlarken, Dorothy'nin çıplak ve yaralanmış bi halde kadraja girmesiyle bundan vazgeçiyor: Sonrasında da climax ve final sahnesi var..

Filmin daha açılış sahnesinde Jeffrey'nin babası yere düştüğünde çimenlerin arasından topraktaki böcekleri görüyoruz, artık kullanılmaktan eskimiş "müthiş düzenli ve sakin görünen banliyö hayatının çirkin yüzü.."nü simgeleyen bu böcekler filmin de çatısını oluşturuyor.. Frank ve çetesi kasabanın uyuşturucu trafiğini yönetirken, Williams'ın ortağı Gordon da o ekiple birlikte çalışıyor aslında.. Sandy'nin babası için söylediği "bikaç soruşturmadan çekildi.." repliği de çetenin gücünü kısmen gösteriyor.. Williams'ın da paranoyak bi biçimde olayın duyulmasını engelleme isteği bi süre bizi "aa, bak o da işin içindeymiş.." diye düşündürse de, Gord/i../on düğümü çözüldüğünde kendisinin ii bi polis olduğunu anlıyoruz..

neysse,, Sandy ve Jeffrey arasındaki klişe ilişki, "sevgilisi olan kızın esas oğlanı seçmesi.." düzleminde ilerlediği için hiçbi cazip yanı yok.. Bu yüzden Dorothy ve Jeffrey ilişkisi ilgimizi çok daha fazla çekiyor haliyle..

Açıkçası Dorothy'nin manik-depresif halinden çok s&m tarafıyla ilgileniyorum: 7/24 tribal takılan ablaların o fasit sıkıcılığı her yerinden akıyor zira: Ama yataktaki istekleri/emirleri ve bunlara aldığı tepkiler hoş..

Dorothy'nin oral döneme takılıp kalmış Frank'le olan ilişkisi (kocası ve çocuunun adamın elinde olması dolayısıyla..) Frank'in kontrolünde olduğu için, kendisi inisiyatif sahibi diil: Aldığı anlardaysa Frank buna karşı koyuyor (yani Scrapbook'taki ya da The Cell'deki gibi bi sonuçla bu ilişkide karşılaşmamız pek olası diil..)

Ve fakat, Jeffrey'le olan ilişkisinde inisiyatiflerini her an kullanıyor: Nasıl sevişmek istiyorsa bunu gerçekleştiriyor: Sadece dokunarak, ya da tokat atılarak.. Ancak bu ilişkiyi de "kocamı kurtarmak 'zorundasın..'"a taşıdığını gördüğümüzde, kadının Jeffrey'ye gerçekten aşık olmadığını, sadece Frank ve çetesinden kurtulmak için Jeffrey'ye yaklaştığını da düşünüyoruz haliyle..

Ve final: Sandy'nin aşırı anlam yüklediği bariz olan rüyası gerçekleştiğinde en ii tepkiyi büyükanne veriyor: "Asla bi böcek yemem.."

Işık kullanımı her Lynch filminde olduğu gibi muhteşem, şarkılarsa genelde bana hitap etmediği için, bişii diyemiyorum: Lynch'in en ii filmi olmasa da, anlaşılabilir filmlerinden biri, birisi olması dolayısıyla bazı bünyelerde özel bi yer kapladığı da aşikar..

3 yorum:

enhe_du_obscura dedi ki...

ışık ve renk kullanımı diye ekleme yapmak istiyorum. renklerin muazzam biçimde kullanıldığı filmlerinden biridir lynch'in.

Laura Dern'in ağladığı sahneyi unutamam. çok çirkin :)

bir de "Fuck you, you fucking fuck!"

Adsız dedi ki...

blue velvet'i seneler önce bir kez izlemiştim ama film aklımda jeffrey?(twin peaks'te başroldeki eleman sanırım)'in rüyası ve kurgusundan ibaret diye kalmıştı?

Adsız dedi ki...

"Böcek yiyemem" diyen kisi buyukanne degil!.. Barbara teyze.

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.