Le Locataire


Polanski'nin Apartman Üçlemesi'nin son filmi olan Le Locataire, diğer filmler gibi başyapıt düzeyinde.. Roland Topor'un romanından uyarlanan filmde, Polanski, hem senaryo yazarı, hem oyuncu hem de yönetmen olarak karşımıza çıkıyor..

Filmi, iki şekilde yorumlamak mümkün:
i) Trelkovsky'nin Simone'u öldürdüğü ve Dostoyevski romanlarını (Suç ve Ceza özellikle..) aratmayacak şekilde olay mahalline geri döndüğü..
ii) Trelkovsky'nin şizofren olduğu..

İkinci yorumlama yöntemi bence kesinlikle çok da işlevsel, kaldı ki, filmin finali de açıkça bu noktayı işaret ediyor: Şöyle toparlayabiliriz hatta bu noktayı: Film, ilk şık gibi başlayıp, sonrasında ikinci noktaya geliyor..

Hikayesi ikinci maddeye göre şu şekilde gelişiyor: Şizofren olan Trelkovsky'nin alter egosu kadındır.. Başlangıçta alter egosunu kontrol edebilen Trelkovsky, zamanla alter egosunun yönetimi altına giriyor.. Kiraladığı dairenin önceki sahibinin intihar etmesi de kendisini kötü yönde etkiliyor: Paranoyasının kaynağı bence bu diil ama, gelicem birazdan bu noktaya..

Hastanede tanıştığı Stella'yla, Brucee Lee'nin Enter The Dragon filmini izlerken yakınlaşan Trelkovsky, bunun devamını getirmiyor o gece: Çalıştığı işyerinden arkadaşlarıyla filan kutlama yaparken de kendisine ilgi gösteren kadına karşı soğuk davranıyor.. Aynı gece, fazla gürültü yaptıkları gerekçesiyle komşusu Trelkovksy'yi uyarıyor: Alttan alan Trelkovsky, arkadaşlarını kovarak ve ertesi sabah ev sahibinden özür dileyerek konuyu kapamaya çalışıyor..

Trelkovsky'nin evinde tuvalet yok ayrıca: Evinin penceresinden karşıdaki tuvalete bakan Trelkovsky, hayaller görüyor.. Bi gün Stella ve onun arkadaşlarıyla yeniden karşılaşan Trelkovsky, o gece de tam sevişecekken uykuya dalıyor filan.. Bu sırada apartmandan sürekli şikayet geliyor kendisine, hatta karakolluk bile oluyor-
engelli çocuu olan anne hayalinin devreye girmesi daha önce olmuştu..

Trelkovsky, tüm o gürültü yapmama haline devam ederken, herkeslerin kendisini Simone gibi davranmaya zorladığına yönelik işaretler alıyor-
bi süre biz de ikinci bi Rosemary's Baby vakası sandığımız bu olayın gerçek olmadığını fark ediyoruz..

Trelkovsky, eet bi şizofren ve fakat semptomlarından biri, birisi de hadımlık endişesi: Bu endişesini sadece kesik kafa imgesi vermiyor: Dişlerin (zorla ya da kendiliğinden..) dökülmesiyle ilgili düş/kabuslar da psikolojide hadımlık endişesi şeklinde yorumlanır.. Dahası, Trelkovsky'nin kadınlarla cinsel ilişkiden (penisinin kopması/kesilmesi tehlikesini bertaraf etmek için..) kaçınması da bu bağlamda değerlendirilmeli diye düşünüyorum (vagina dentata..)

Kadın alter ego kavramı da bizi bastırılmış eşcinselliğe götürür ve fakat, Oedipus kompleksi açısından bakarsak, Trelkovsky'nin tam da hadım edilme kaygısıyla baş edebilmek için böyle bi çözüm bulduğu da fark edilebiliyor:
"Aşırı derecede boyun eğici bi insan mutlu, güçlü ve koruyucu bi ebeveyn imgesine boyun eğen bi kendilik imgesine dayalı bi birimin etkisi altında işlev görüyor olabilir.. Ancak bu temsilciler kümesi onu sadistik ve hadım edici ebeveyn imgesine isyan eden bi kendilik imgesine karşı savunmaktadır.." Otto Kernberg, Internal World and External Reality.. Object Relations Theory Applied..

Ve Trelkovsky'nin paranoyaları: Trelkovsky, s/avunma olarak yansıtarak özdeşleşmeyi devreye sokuyor: Bi noktadan sonra herkeslerin kendisini öldüreceğini düşünmesi, kendini "kurban.." olarak algılamasına yardımcı oluyor: İçindeki saldırganlıkla baş edebilmesinin/onu yok sayabilmesinin/kendisini "ii.." olarak algılayabilmesinin koşulu, kendi saldırganlığını dış dünyaya yansıtmasından geçiyor-
bu noktada, özellikle ev sahibinin yüzünü başka insanlarda görmesi de tesadüf diil: Baba figürü..

[Çok dağıldım -yine..]
Sevdiğim filmlerden Le Locataire..

*: Bu yazıyı Tool - Vicarious eşliğinde yazdım..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.