The Boston Strangler


Gerold Frank'in kitabından uyarlanan '68 yapımı Richard Fleischer filmi, adından da anlaşılacağı üzere Boston Strangler vakasını işleyen oldukça stilize bi yapım..

Boston Strangler vakasının gizemi aslında hala tam olarak çözülebilmiş diil.. Suçunu hipnozdayken "itiraf eden.." Albert DeSalvo'nun sadece tecavüz suçlarından hüküm giymesi, cinayetlerle ilgisi olduğuna dair fiziksel kanıt olmaması yeterince tuhaf diilmiş gibi, son kurbanı olan Marry Sullivan'ın ölümünün üzerinden 32 yıl geçtiğinde yapılan dna testlerinin DeSalvo'nunkilerle uyuşmaması, meseleyi içinden çıkılmaz bi hale sokuyor: Daha George Nassar ayağı var bu cinayetlerin-
ki, o ayrı bi vaka, neysse,,

'62 yılından '64 yılına kadar toplam 13 kadını öldüren Boston Strangler, şehre oldukça korku salmış biri, birisi: Cinayetlerinin hepsini kendine özgü yöntemlerle işleyen Strangler, başlangıçta kurbanlarını yaşlı ve yalnız yaşayan kadınlardan seçmesine rağmen, zamanla daha genç kadınlara da yönelmiş, kurbanlarını boğduktan sonra, onların vajinalarına çeşitli cisimler sokarak tecavüz etmiş bi seri katil..

Tam da o dönemlerde sicili pek de parlak olmayan Albert DeSalvo, bi kadına tecavüz etmek için hazırlanırken "kusura bakma.." diyerek oradan kaçtığında yakayı ele verip, tutuklanıyor: Geçmişi fecii travmatik: Alkolik babası, annesinin parmaklarını ve dişlerini kırıyor, hayvanlara işkence ediyor, kardeşiyle birlikte handiyse köle olarak "satılıyor..", çeşitli suçlara bulaşıyor, evleniyor.. Sonrasında (kendi ifadesine göre..) kadınlara tecavüz etmeye (ve öldürmeye..) başlıyor..

Film, DeSalvo'nun suçlu olduğundan emin: Dahası, onun hakkında "çoklu kişilik bozukluğu.." (ki, günümüzde dissosiyatif kimlik bozukluğu olarak geçiyor..) tanısı da koyuyor-
gerçekte böyle bi tanı almıyor DeSalvo..
Filmin DeSalvo'nun suçluluğundan emin olmasının sebebi, itirafı haliyle: Olayın üzerinden bikaç sene geçtikten sonra çekilen filmi bu açıdan eleştirmek haksızlık olur..
Ancak o çoklu kişilik bozukluğu tanısı ve filmin DeSalvo yakalandıktan sonraki psikolojik pasajı (ve özellikle de final sahnesi..) tahammül sınırlarını aşıyor..

Ve fakat, film, seyir açısından oldukça başarılı: Ekranı (zaman zaman 6-7'ye..) bölerek oldukça etkili anlar yaşatıyor (özellikle de kurban ve katilin olduğu sahnelerde..) Bunun dışında ilk bi saat boyunca katilini göstermeyerek de merak duygusunu canlı tutuyor.. Ani bi hamleyle bi anda katili evde, eşi ve çocuklarıyla oturur halde göstermesi ve "normal.." suretinin altındaki katili araması da hoş.. Zaman zaman röportajlar ve halkın aldığı önlemleri gösterişiyle de belgesele göz kırpıyor The Boston Strangler.. Teknik açıdan son derece ii bi iş..

Ayrıca filmdeki bi repliği, Bourbon Princess'in The Waiting Noon'unda da duymak mümkün :))

*: Bu filmle birlikte 11 filmlik true-crime/seri katil serisi -şimdilik, bitti..

2 yorum:

Adsız dedi ki...

olayı soruşturanların ingiliz dedektif hikayelerine özgü kibarlık ve sakinlikle şüphelilere yaklaşması insanı gerçeklikten koparıyor bazen.

Bugra dedi ki...

şu ana kadar seri katil filmleri incelemelerinin hepsini okudum, bi filmi es geçmişsin ki bence şu ana kadar bu tarzda izlediğim en başarılı filmdir. Bronson. izlemediysen izle, onu da yaz. en başarılı seri katil biyografisi bana göre bu yazdıkların arasında. (bu sırada şu an temmuz 2010'a yeni geçiyorum ilerde yazdıysan pardon)

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.