Salinui Chueok


Joon-ho Bong'un gerçek vakalardan yola çıktığı '03 yapımı filmi Salinui Chueok, oldukça etkileyici görüntülere ve hikayeye sahip-
o diil de şunu fark ettim: Bu giriş cümlesi formatını oldukça benimsedim ben..

Hikayesi şu şekilde: Kore'nin taşra kasabalarından biri, birisinde peş peşe kadınlar aynı yöntemle öldürülmeye başlar: Ülke askeri diktanın yönetiminde olduğundan, dedektiflerimiz Park ve Cho "kendi yöntemleriyle.." kanıt bulmakta, en yakın şüpheliyi cinayetleri itiraf ettirmekte zorlanmıyorlar: Ancak, tam basın önünde katile prova yaptırılacakken işler çığrından çıkınca ekibin başındaki dedektif değişiyor.. Bu arada da Seul'den başka bi dedektif de onlara destek için geliyor: Dedektif Seo aslında, Park'a göre oldukça farklı yöntemlerle çalışıyor: Belgelere inanıyor, Park'sa gözlerine: Yöntemleri farklı olduğu ve ikisi de işi farklı uçlara çektiklerinden kavga etmekte gecikmiyorlar.. 2 ayrı şüpheli daha yakalamalarına ve onları da itirafa işkenceyle itirafa zorlamalarına rağmen, geldikleri nokta yine aynı oluyor: Seo, başlangıçtaki o "nesnel.." halinden uzaklaşıp adeta Park'a dönüşmüşken, bu defa onun katil olmadığı için bırakılmasını Park söylüyor.. Ve bi cinayet filmi izleyen seyirci, katilin kim olduğunu öğrenemiyor..

Çünkü '86'dan başlayıp '91'e kadar 21 cinayet işleyen Young-cheol Yoo vakasını temel alan (zira, ülkenin ilk seri katili..) filmin derdi aslında katili bulmak diil: O dönemin kesitini çıkarmak..
Güney Kore, '61'den '88'e kadar askeri dikta altında yaşamış bi ülke: Okullarda sürekli tatbikatlar yapılsa, bu tatbikatlar zaman zaman ülke geneline taşınsa da, halk artık bu durum karşısında sessiz kalmıyor: Devlet güçleriyle çatışmaya başlıyor-
bu çatışma sahneleri filmde oldukça az yer alsalar da, inanılmaz bi etkiliyiciliğe sahipler: Özellikle de bi polisin bi kadını tekmelediği sahne..
Dedektif Park'ın işkenceyle cinayetleri itiraf ettirmesi ona çok "normal.." geliyor, dahası genellikle uçan tekmeyle kadraja giren Cho da bu işkenceleri adeta zevkle uyguluyor.. Özellikle Park, duyduğu bi dedikodudan yola çıkıp, semtin özürlü bi gencini tutuklayabiliyor, işler sarpa sarınca medyuma gidip ondan büyü bile alabiliyor..
Seo'ysa görece daha nesnel görünmesine rağmen, ipucu bulma konusunda Park'a oranla çok daha başarılı: Ancak, o da yanılıyor: Yakaladığı kişinin katil olduğundan o kadar emin ki, dna sonucuna bile inanmıyor.. Aslında Park'tan hiçbi farkı yok: Sadece kendini kandırma yöntemi daha "sağlam.." temeller üzerinde yükseliyor..

Filmin fetişist katiliyse, oldukça profesyonel sahiden: Yağmurlu havalarda cinayet işlemesi, radyodan hep aynı şarkıyı istemesi, çorap ve sütyenle kurbanlarını boğup, başlarına onların külotlarını geçirip, el ve ayaklarını agura shibari yöntemiyle bağladıktan sonra tecavüz etmesi filan, oha dedirtiyor..

Güzel film, çok güzel hem de..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.