I Spit On Your Grave ve Death Proof..


[Önce bi sigara..]

'78 yapımı I Spit On Your Grave ve Death Proof'u aynı yazıda buluşturmamın sebebi basit: Kadınların önce acı çekip, sonra intikam alması.. I Spit On Your Grave, ilk dağıtıma Day Of The Woman ismiyle çıkmasına rağmen, 2 sene içinde ismi üç kere değiştirilen ve son olarak da Boris Vian'a selam çakan bu isme kavuşmuş-
diğer adları da, I Hate Your Guts, The Rape And Revenge Of Jennifer Hill..

İki filmin de öyküsünü yazdıktan sonra diğer kısma geçicem..

I Spit On Your Grave, New York'ta yoğun bi tempoyla çalışan, "kadın dergileri.."nde kısa öyküleri yayımlanan ve güzel bi kadın olan Jennifer'ın, kendine izin vererek yazı geçirmek için Park Hill Lane'e taşınmaya karar vermesiyle açılıyor.. Yolda benzin almak için uğradığı istasyondaki üç kişinin ona yapacaklarından habersiz bi şekilde günlerini ilk romanını yazarak (dış-ses aracılığıyla kitabın bi bölümü okunuyor ve fakat felaket düzeyde olduğunu ve illa ki otobiyografik izler taşıdığını belirtmeme gerek yok sanırım..), güneşlenerek, hamakta sallanarak vakit geçiriyor Jennifer..

Bir markette çalışan Mwtthew'sa hala bakir olan bi adam, diğer üç kişi kendisini bu elem verici durumdan kurtarmak için bi plan yapıyor: Jennifer'ı Matthew'a sunacaklar.. Bunun için ilk önce kadını nehirde motorla gezerek ve tam karşısında daireler çizerek uzaktan rahatsız ediyorlar.. Ertesi günse, teknesinde güneşlenen Jennifer'ı kaçırıyorlar.. Kadını elleri ve bacaklarından tutup Matthew'a sunduklarında çocuk bunu "şu an.." istemiyor ve diğer adam kadına tecavüz ediyor.. Biraz zaman geçtikçe kadını yeniden sıkıştırıyorlar ve bu defa bi başkası anal yoldan tecavüz ediyor-
ancak bu sahne, tecavüz edenin berbat ötesi performansı yüzünden gülme krizlerine sokma potansiyeline sahip..

Evine zar zor ulaşan Jennifer, tam telefon açacakken yeniden saldırıya uğruyor ve Matthew, ona tecavüz etmeye çalışıyor ve fakat boşalamıyor.. Diğer biri, birisi de Jennifer'a şişe sokup, oral sekse zorluyor.. Olayların kontrolden çıkmaya başladığını hisseden ekip, Matthew'u Jennifer'ı öldürmesi yönünde ikna ediyor ve fakat Matt, bunu yapmıyor ve filmin ilk perdesi kapanıyor..

Sonrasında Jennifer'ın kendisine gelmesini, intikam için güçlenmesini ve hazır olduğunu hissetmesini izliyoruz: Kiliseye giden Jennifer, yapacakları için "af diliyor.."-
ne kadar gerekli, siz karar verin..
Sırayla herkesleri öldürüyor.. Ve fakat, ilk ikisini öldürmeden önce kendisini "sunan..", dahası Matthew'u bakirlikten kurtaran Jennifer'ın bu davranışını sonradan ele alıcaz da, ibre hakkaten şaşıyor..
Ve film, Jennifer'ın nehirdeki yolculuğuyla bitiyor..

Death Proof'sa, '07 yılında hayata geçen Grindhouse projesinin bi filmi: Açıkçası, o projede Planet Terror'a taptığım için Death Proof'u çok da sevememiştim, dahası Machete gibi olağanüst bi potansiyele sahip fragman da cabasıydı.. neysse,, Death Proof, alışık olduğumuz Tarantino geyikleri bağlamında bizi doyursa, dahası müthiş sahneler de barındırsa (tüm araba sahneleri misal..), onu I Spit On Your Grave'e yaklaştıran bi yapısı var-
aslında Kill Bill'i de bu bağlama dahil edebiliriz ve fakat, o film/ler../e fecii hasta olduğum için onu ayrı bi şekilde değerlendircem..

Death Proof da, bi intikam öyküsü, ki, hatta film gösterime çıktığında kadınların erkeği cezalandırmasını fecii müthiş bi buluş olarak niteleyip, filmin b-filmlere saygı duyarken, bi yandan da Tarantinesk (ki, bu kelimeden tiksiniyorum hakkaten..) özellikler taşıdığı, dahası feminist teoriyle okunduğunda müthiş sonuçlar verebilecek bi etüt olarak nitelenmişti.. Buna benzer yorumlar, tabii ki her zaman yapılabilir ve fakat sırf, filmin finalinde kadınların kazanıyor olması da bi filmi feminist yapmaya yetmez..

Death Proof'un hikayesiyse şöyle: Filmlerde dublörlük yapan Mike, bi akşam 5 kadını öldürüyor-
filmin birinci bölümü bunu anlatıyor, eet..
Kazadan ufacık sıyrık ve bikaç kırıkla kurtulan Mike, 14 ay sonra, yeni kurbanlarını buluyor: İlk bölümdeki kadınları andıran bi grup kadını gözüne kestiren Mike için bu defa işler beklediği gibi gitmiyor.. Ve sonunda kaybeden o oluyor..

Şimdi gelelim iki filmin de benzer yanlarına, yönlerine..
Öncelikle iki film de kadınları önce cezalandırıp, sonrasında onlara intikam alıdırıyor..
İki film de kadın oyuncularını sonuna kadar sömürüp, cinsel obje haline getiriyor..
İki film de gayet erkek kurallarının geçerli olduğu dünyada var olabilmenin yolunun erkek gibi olmak/davranmaktan geçtiğini işaret ediyor-
bilinçli ya da içselleştirilmiş bi şekliyle..

Açıkçası, aksiyon ya da kara film temasında suç/intikam kavramları öne çıksa da, bu tür filmlerin genellikle erkek kahramanları olmasına alışkınız, kaldı ki "femme fatale.." gibi bi geleneği kuran kara filmlerin kadınlara bakışını bu figür üzerinden genellemek de pekala mümkün: Ancak, işte bu yerleşik anlayışa alternatif olmak üzere ortaya atılan "female gaze.." kavramının, ya da baş karakterin kadın olduğu aksiyon, suç vs.. filmlerinin temel bi sorunu var: O da, bu tür filmlerde var olan şiddeti aynen muhafaza etmek: Bu tür filmlerde eleştirilen nokta baş karakterin kadın olmaması diil, açıkça, neredeyse çoğu filmde örtük bi şekilde hissedilen erkek egemen yapı: Yani siz, filmin yapısını diil, sadece başrolün cinsiyetini değiştirdiğiniz sürece, "yeni.." bişii söyleyemiyorsunuz ne yazık ki: Ve bu iki filmin de kazananlarının kadın oluşu aslında hiçbişiiyi değiştirmiyor: Bu noktada özellikle I Spit On Your Grave'in çok daha sıkıntılı bi yapıya sahip olduğunu belirtmek gerek..

İki filmin de erkek-sisteminde geçmesi ve bu dünyada var olabilmek için erkek gibi olmak/davranmak gerektiğine işaret etmesi konusuysa çok daha çetrefilli: Çünkü bunlar "suç.." filmi: O yüzden cinsiyet kavramını dışarıda bırakıp, suç üzerine konuşma konusu, işlediğim filmlerdeki "suç.."ların kadınlara yönelik olması dolayısıyla tam da tatmin edici bi şekilde gelişmez farkındayım ama, küçük bi parantez açıp değinebilirmişim gibime geliyor:
Suç filmlerinde, işlenen bi suç ve bunun bi de intikamı vardır: Hukuk ya da diğer yolların katharsis için devre dışı bırakılması "kabul edilebilir.." görünse de, bi yandan da şiddeti meşrulaştırma işlevi görüyorlar: Çünkü kahramanımız başlangıçta "masum.."dur, "kötü.." insanlar ona saldırırlar ve o masum kişiyi de bu çembere çekerler.. Bunu çekip uzatırsak, "çevremizdeki insanlar bizim için tehdit unsuru olabilirler, o yüzden sürekli tetikte olmalıyız.."a ulaşmak mümkün, aynen Death Proof'ta silah taşıyan ablamızın söylediği gibi: Bunu daha da çekip uzatırsak zenofobiye ulaşabilir miyiz??

I Spit On Your Grave'de şiddeti meşrulaştırmak için iki tarafın da sebepleri var: Erkeklerin amacı her ne kadar Matthew'un bakir yaşamına son vermekmiş gibi görünse de, ekibin başı filmin sonlarına doğru Jennifer'a "neden??" böyle bişii yaptıklarını açıklıyor: Çünkü erkekleri baştan çıkaran Jennifer'ın bizzat kendisi: Benzin istasyonunda bacaklarını sergileyen, Matthew'a gömleğinin altından sütyensiz göğüslerinin varlığını hissettiren, bikiniyle teknede "yem.." gibi uzanan.. İşte bunlar erkeklerin nedeni.. Jennifer'ın o sahneden sonra verdiği tepkiyse, hakkaten "ohaa.." dedirtiyor: Sonrasında adamı kastraste etmesinin hiçbi anlamı yok..
Jennifer için şiddet ancak tecavüze uğradıktan sonra meşru olabiliyor.. Ancak, kendisinin bunu yapma biçimi hiçbi şekilde doyurucu diil.. Filmin erkek fantezisi ürünü olduğu öylesine açık ki, insan bişii diyemiyor..

Death Proof'sa, kızlardan biri, birisine ölmeden dakikalar önce lap dance yaptırıyor, hatta bi tanesini ponpon kız bile yapıyor.. Filmlerden geriye kalansa büyükçe bi tortu oluyor, gitmiyor..

*: I Spit On Your Grave'in remakeini bu sene izleyebilcez galiba.. Bakalım o nasıl olacak??

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.