100. Kayıt: Passion


[Film öncesi biraz geyik: 100. kaydım bu.. Her ne kadar 100'den fazla filmi konu etsem de, kayıt bağlamında 100'e ulaştığım ve decimal sistem kullandığımız için bu tür sayılar önemli oluyor haliyle.. Passion'u seçme sebebimse gayet basit: Godard ve Huppert..]

Godard'ın '82 yapımı filmi Passion, iki kişinin (aslında 4 ve fakat bu 2 kişinin çevre hikayeleri diyelim..) "hikayesini.." anlatıyor: Jerzy ve Isabelle.. Jerzy bi yönetmen ve konusuz bi film olan Passion'u çekiyor, herkesler "bu filmin hikayesi ne??", "hikayesi olmalı.." demesine rağmen o ısrarla bu filmin hikayesi olmadığını/olmayacağını belirtiyor.. Ve fakat sorunlar da yok diil: Kendisine verilen bütçeyi kat be kat aşan Jerzy, filmi tamamlamak için motivasyon sağlayamıyor.. Filmin yapımcılarından biri, birisi film için para bulmak için didinip duruyor ve fakat Avrupa'daki son umutları olan İtalya'dan da filme bütçe çıkmayınca rotasını Amerika'ya çevirmek istiyor: Jerzy'yse buna fecii şekilde karşı çıkmasına rağmen (prensip..), sonunda Hollywood'dan para için yeşil ışık yanınca bişii demiyor.. Bağlantıyı kuran kişi L.A.'ye gitme planı yaparken, Jerzy, fikrini değiştiriyor..

Isabelle'se, bi fabrikada çalışan bi işçi ve fakat kovuluyor ve tazminatını da alamıyor.. Tazminatı almak ya da işe geri dönmek için çabalıyor sürekli: Her gün fabrikaya gidiyor, arkadaşlarıyla patrona dilekçe yazıyorlar, ertesi gün patronun fabrikaya girişine izin vermiyorlar: Isabelle'in tek isteği işe dönmek, eğer böyle bişii mümkün diilse de parasını almak.. Bi hak mücadelesi onunki.. Ve o, Jerzy'nin aksine hakkını alabiliyor..

Jerzy ve Isabelle önceden sevgililermiş: Karakterleri oldukça farklı olan bu iki kişinin çalıştıkları sektör ve kendi mücadeleleri (ya da mücadele etmekten vazgeçişleri..) paralel bi şekilde anlatılıyor filmde: Isabelle çalışmak istiyor, Jerzy'yse uygun cümleyi bulana kadar çalışamayacağını belirtiyor: Film için bikaç sahne çekmesine rağmen, film ekibindeki büyük çoğunluk günlerini sette prova yaparak geçiriyor.. Jerzy geldiğinde de o sahneler de her zaman çekilmiyor.. Oysa Isabelle, mücadelesini hiçbi zaman bırakmıyor, Jerzy'nin anti-tezi.. Hala bakire ve tedavi görmesine rağmen kekemeliğinden tam olarak kurtulamamasına rağmen, yılmıyor.. Bu yönüyle belki de Jerzy'yi peşinden Polonya'ya kadar sürükleyebiliyor..

Passion-film-içinde-film'deki röprodüksiyon sahneler de oldukça etkileyici tabii: Delacroix, Caravaggio, Goya, Rembrandt gibi ressamların ünlü tablolarını bazen bire-bir, bazense atıfta bulunarak canlandıran sahneler, Mozart'ın fon müziği ve genel olarak Passion fikri, Godard'ın sinema anlayışını anlatmak için kullandığı bi enstrüman sadece: Jerzy'nin Hollywood'a mesafeli durması, dahası herkeslerin "konusu ne??" demesi her şeyi ortaya seriyor aslında: Hollywood'un tek-tip sinema anlayışı tüm dünyayı etkileyedursun, konusu olmayan filmlere para verilmemesi sorununa çözümü -yine, Hollywood'un bulması da filmin en büyük ironisi olsa gerek-
ancak, Jerzy, filmi önemsemiyor artık Isabelle'le konuştuktan sonra.. Her şeyi bırakıp gidiyor..

*: Bi de "yara.." sahnesi var filmde, Jerzy, oyuncu ekibine katılan yeni kızın havuzda kolları ve bacaklarını açarak kar-perisi gibi durmasını istiyor, o sırada ekipten biri, birisi ona "neye bakıyorsun??" diye sorduğunda "evrensel yaraya.." diyor-
bilinçaltı egemenliği..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.