'07 yapımı Lars And The Real Girl, her ne kadar kış mevsiminde geçse de, insanın içini ısıtan filmlerden.. Birden farklı şekilde değerlendirmesi pek mümkün olan filmin bu açılarını kısaca şeyettikten sonra, benim için asıl önemli kısmı geçiş-nesnesi üzerinden değerlendiricem..
Önce hikaye: Lars, bi şirkette çalışan biri, birisi: Abisi ve karısı babalarından miras kalan evde yaşarken, Lars evin garajında yaşıyor.. Kendisine bi şişme bebek sipariş eden Lars, onu önce abisi ve eşiyle, sonrasındaysa tüm kasabayla tanıştırıyor.. Bi yandan Bianca'yla beraber tedavi gören Lars'ın, bi zaman sonra Bianca'yla olan ilişkisi de sekteye uğruyor ve Bianca ölüyor.. Ve Lars, yeni bi ilişkiye yelken açıyor..
Başlangıçta gayet sosyal fobik sanabileceğimiz Lars'ın aslında o kadar da sosyal fobik olmadığını anlıyoruz.. Genel olarak iletişim kurma konusunda sıkıntılar yaşayan Lars'ın başka insanlarla fiziksel temas kurmamak için kat kat giyinmesi ve dokunma hissinin onda yarattığı etkiyi anlatması kayda değer anlar ve fakat kendisi sosyal fobik diil..
Diğer yandan, Lars şizofren ya da "deli.." de diil.. Deliliğin nasıl (da..) bulaşıcı olduğuna/-abildiğine dair bi etüt olarak da izlenebilecek filmde, tüm kasaba halkının Bianca'yı "canlı.." kabul etmesinin sebebini Karin çok güzel özetliyor: Lars'ı sevdikleri için..
Başka bi açıdansa, Lars'ın "büyümesi.."nin filmi bu.. Abisiyle yaptığı "nasıl yetişkin olunur??" minvalli konuşma sonrası, Margo'yla gittiği bowling dönüşü tiradında "yetişkin.." gibi davrandığını belirtmesi garip ve fakat -belki de, işe yarıyor, ha??
Ya da, kalbi kırık küçük kardeşin abisiyle barışmasının filmi.. Doğumunda annesi ölen Lars, bi zaman sonra evden "kaçan.." abisi dolayısıyla iice yalnız kalıyor.. Abisi geri döndüğündeyse, yanında başka bi kadın var: Abisi Gus da kabul ediyor bu durumu, ama Lars'ın çok da umurunda olmadığını söyleyebiliriz..
Bianca üzerinden kendini tedavi etmeye çalışan, insanların onu sevdiğini anlayan Lars, kabuğunu kırmaya başlıyor haliyle: Bianca'ya ettiği evlilik teklifini bebeğimizin reddetmesi ve kavga etmeye başlamaları süfer bi psikolojik referans: Geçiş-nesnesine-
ki, filmi sadece bu şekilde okuyorum ben..
Filmdeki iki kadın (Karin ve Bianca..) Lars açısından işlevsel figürler: Karin'den pek hoşlanmayan Lars, terapi sırasında doktoruna onun herkesleri kucaklama isteğinden bahsediyor ve bu karşılanmadığında da bunu kişisel olarak al/gıla../dığından: Lars, Karin'i kontrol edemiyor, edemediği için de onu sevmiyor..
Lars'ın annesiyse, onun doğumu esnasında ölmüş: Annesiyle iletişim kuramayan Lars, Karin'in karnını "sevdiği.." andaki bakışı, aslında çok şeyi özetliyor: Hiç tanımadığı annesini özlüyor Lars: Bianca da, işte tam bu noktada devreye giriyor..
Geçiş-nesnesini ilk kez Snoopy'de görmüştüm: Pek de anlam verememiştim oradaki çocuun sürekli battaniyesiyle dolaşmasına: Tabii, yaş ilerledikçe güven verici battaniye s/imgesi oldukça hoşuma gitmeye başlamıştı: Hatta, arada bi benim bi geçiş-nesnem var mıydı, diye (de..) düşünmeden edemememe rağmen, buna hala bi cevap bulamadım-
yok sanırım..
neysse,, geçiş-nesnesi annenin yerine geçer: Ve fakat şu farkla: Bebek, yeni doğduğunda ve annesiyle olan ilişkisinde kendisini annesiyle bi bütün olarak algılar, zamanla annesinden "farklı.." olduğunu anlayan bebeğin, tümgüçlü fantazlama dünyası gerçekliğin duvarına çarp/maya başl../ar: Her şeylerin kendisi için yapıldığını düşünen, gücünün her şeylere yeteceğini hisseden çocuk-fallus (Lacan-göndermeli..), bu "yeni.." durumu annenin olumlu feedbackleriyle aşmaya çalışır: Ve fakat başarılı olamazsa, tüm kontrolün kendisinde olduğu bi nesne yaratır, ya da bulur-
nesne dediğim, illa bi nesne olmak zorunda diil: Tuhaf sözler, şarkılar, battaniye, peluş oyuncak, başparmak vs..
Lars da, kendisine Bianca'yı buluyor: Tümgüçlülüğünü onun üzerinde deneyiml/emeye devam ed../iyor, bu sayede gerçeklikle "savaşabiliyor..", gerçekliği kabullenebiliyor.. Lars'ın Bianca'yla kurduğu ilişkinin evreleri müthiş bi şekilde geçiş-nesnesiyle örtüşüyor.. Başlangıçta gayet Bianca'yı seven ve onun tarafından sevildiğini hisseden Lars, zamanla (Bianca'nın reddiyle birlikte..) ondan kopmaya başlıyor: Ve en sonunda Bianca ölüyor-
daha doğrusu anlamını kaybediyor: Geçiş-nesnesi olan çocuk da nesnesini kendisi bırakırsa eğer, bunun için üzülmez.. O yüzden Lars da, cenaze töreninde kimsenin siyah giyinmesini istemiyor.. Artık başkası ona dokununca "yanmayan.." Lars da, ilk öpücüğünü Bianca'ya veriyor-
pre-Oedipal dönem?? eheh..
Süfer film.. Hastasıyım.. Oyunculuklar genel olarak çok başarılı olsa da, Patricia Clarkson olağanüstü..
*: Bu yazıyı Yıldız Tilbe - İlan-ı Aşk eşliğinde yazdım-
kimse onun gibi "ah.." çekemediği için..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder