Seul Contre Tous


Gaspar Noe'nin '98 yapımı filmi Seul Contre Tous, kısmen zorlayıcı içeriğini -yine, aynı zorlayıcı tavırla sergiliyor: Adeta bi teşhirci var karşımızda (Gaspar Noe'yi kastediyor..)

Hikayesi şu: Bi "Kasap.." var, annesi onu terk etmiş, babasıysa öldürülmüş.. Yalnız: Bi kasap dükkanı işletiyor ve bi kadınla evleniyor.. Bi kızı oluyor ve fakat karısı onu terk edip gidiyor.. Kızı ilk reglinde korkup babasının yanına gittiğinde babası onun tecavüze uğradığını düşünüyor ve bıçağını kapıp bi işçiyi öldürüyor.. Hapse giren Kasap'ın kızı yetiştirme yurduna naklediliyor.. Sonra başka bi şehire başka bi kadınla taşınan Kasap orada da yapamıyor ve bi akşam karısını dövüp -muhtemelen, karnındaki bebeği de öldürüyor ve Paris'e geri dönüyor.. Orada geçirdiği süre boyunca "tutunamayan.." Kasap, sonunda bi gün kızını alıyor ve otele geliyorlar.. Orada önce Kasap'ın bilinçaltındaki tümgüçlü fanteziye tanık olurken, ardından "masum.." bi eyleme koyma gerçekleşeceğini ima eden finalle film bitiyor..

Film, daha açılış sahnesinde ahlak ve adalet kavramlarıyla Marquis De Sade'a selam çakıyor: "Dünya düzeni.." konusunda bissürü aforizma üreten Kasap'ın şizofren olmadığı çok açık: "Ben.." sınırlarından oldukça emin olduğu bariz olan biri, birisinin şizofrenliğinden söz etmek de mümkün diil haliyle.. Bu noktada, Kasap'ın s/avunma mekanizmalarından en çok yansıtmalı özdeşleşmeyi kullandığını ve alloplastik davranışlarını da bunun yönlendirdiğini söylemek gayet mümkün: İçindeki saldırganlığın farkında olmak istemediği için, bu saldırganlığını tamamen dış dünyaya yönelten/yansıtan Kasap, bu sayede kendini "kurban.." olarak algılayabiliyor ve bunun da, tüm o "fakir edebiyatını.." meşru kıldığını/-abildiğini düşünüyor..

Filmin bi diğer ayağı da kan: Kasap'ın her türlü hazzına kan eşlik ediyor, daha doğrusu kan haz almasını sağlıyor: Öldürme ya da bekaret bozma bu açıdan kilit öneme sahip iki olgu-
silahın fallik imgesine girmeyeceğim..
Prologda Kasap, ilk karısının "kızlığını aldığı.." otelde 15 yıl sonra bu defa kızının "kızlığını alıp.." onu kadın yapıyor.. Kızının ilk regl kanının "öç.."ünü -yine, kanla alıyor: Bunun dışındaki örtük ya da açık şiddete teşneliğini adalet ve intikam konulu bitmek bilmez monologlarıyla "destekliyor.." Kasap, kendisi kadar bizi de manipüle ediyor: Otel odasındaki o "iris out.." sahnesinde olan-biten Kasap'ın adeta kan banyosunda yıkandığının ve tümgüçlü olmak isteyişinin tezahürü: Kontrol edemediği dış dünyayı "yenemeyeceğini.." anlayan Kasap, kendini ve sevdiği (aslında adeta vücudunun bi uzantısı olarak gördüğü..) kızını dış dünyanın ona saldırmasından önce yok ederek, son hamlesini yapmak istiyor..

İşte tam bu noktada da "saf.." sevgi devreye giriyor: Açıkçası filmin bu bölümü bi trük-
ki, filmdeki onlarcasından biri, birisi (daha..)
Önceki sahnenin ardından Haneke-vari bi üslupla bandı geri sarıyor Noe: Sebebiyse Kasap'ın zararsız olduğuna bizi ikna etmek-
haneke'yse tam tersi bi amaçla geri alıyor anlatısını..
Böylesi bi film için fazlasıyla "naif.." kalan bu final sonrası film bitiyor.. "Seni seviyorum.."

Ensest konusunu tartışacak diilim, zira blogun sınırlarını oldukça aşan bi konu bu ve fakat, Noe, buradaki "ensest olgusu.."nun içini fecii şekilde boş bırakıyor: Daha doğrusu tüm yaşananlar Kasap'a adeta başka şans tanımayıp, onu buna "zorluyor.." Neden?? Çünkü başka kimsesi yok: Ay yazıık..
Noe'nin "insan düşünen bi hayvandır.." aforizması herkeslercek malum ve fakat, ensest olgusunun hayvan doğasının handiyse ayrılmaz bi parçası olduğunu bilen bi kişi, insanın kendi inşa ettiği "ahlak..", "yasa.." gibi kavramların üzerinden çok ama çok yüzeysel bikaç aforizmayla geçip, bunu da "yalnızlık korkusu.."na bağladığında inandırıcı olamıyor malesef..

Ve gelelim filmin/Noe'nin "teşhirci.." yanlarına: Özellikle o 30 snlik geri sayım öylesine boş ki, insan ne dese bilemiyor sahiden-
insanın aklına '50lerdeki korku filmi furyasında hazırlanan pazarlama taktikleri geliyor..
Anlatıyı bölen yazılar, didaktik pasajlar filan: Ve tabii ki kullanılan silah sesleri.. "Sarsıcı.." olmak için illa ama illa bağırmanın çok da ii bi yöntem olmadığını fark etti gerçi kendisi, eheh..

Öyle işte.. Fikir düzleminde uyuşamasak da gayet sağlam bi film Seul Contre Tous.. Bi de prequeli Carne var: Henüz izlemediğim..

*: Bu yazıyı Haris Alexiou - To Kima eşliğinde yazdım..

1 yorum:

Bugra dedi ki...

hikayesi şu diye başladığın ilk paragrafın, başka bi kadınla başka bi şehire taşınıyor bölümüne kadar olan kısım carne'ı anlatıyor. bende seul contre tous'ya yaklaşık 3 aydır bakıyorum ama nedense izlemek istemedim bi türlü, ama gaspar ne çekse izlerim bi adam olduğum için yakın zamanda izlemek istiyorum (hayırlısıyla :))

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.