Pasolini'nin Hayat Üçlemesi: Il Decameron



Pier Paolo Pasolini'nin '71 yapımı filmi Il Decameron, aynı adlı Bocaccio kitabından uyarlanan, Hayat Üçlemesi'nin ilk filmi.. Üçlemeyi oluşturan her filmiyle büyük festivallerden ödül alan Pasolini'nin kariyerinin son dönemini incelemek için iyi bir fırsat olacağını düşündüm.. Teknik başarı/başarısızlık, kullanılan yöntemler vs derken, Pasolini son dönemlerinde her filmiyle giderek daha büyük şok dalgaları yaratmaya başlasa da, Salo dahil, bu son filmlerinde hep bir şeylerin eksik olduğu hissine kapılabilirsiniz.. Kendi adıma ben kapılıyorum..

Üçlemenin ilk filmi Il Decameron'sa bu eksiklikten nasibine düşeni fazlasıyla almış, ruh yoksunu bir film.. Herhangi bir sinema öğrencisinin dönem sonu filmi gibi duran teknik özensizliğiyle film, son derece sorunlu bir şekilde ak/m/ıyor.. Öykülerin epizodik olarak art arda dizilmesiyle belki bu kısmı görmezden gelebiliriz, ancak filmdeki rezalet oyunculukları (da) "yabancılaşma" olarak açıklamayacağız değil mi??

Orta Çağ'ın skolastik karanlığında geçen film/kitap, toplumdaki yozlaşmayı anlatıyor: Tabii ki, bundan kiliseyi temsil edenler de paylarına düşeni alıyorlar: Bahçıvanlarla sevişen rahibeler, "kirli" işlerini yaptırmak için adam tutan din adamları, başkalarını kandırarak tecavüze yeltenen din adamaları  vs.. Halk da kiliseyi temsil edenlerden geri kalmıyor tabii: Piskoposu soyan ölü hırsızları, papazı kandırıp azizliğe yükselen adam vs..

Aşk konusu da garip: Bir yanda yasak aşk yaşıyor diye kardeşinin sevgilisini öldüren gençlerden birinin de yasak aşk yaşıyor olması; sevgilisi Lorenzo (yukarıdaki fotoğraf da Lorenzo'ya ait..) öldürülen genç kadının sevgilisinin hatırasına sahip çıkışı, eşini aldatan kadın, birbirlerini seven çiftin evlilik öncesi sevişmelerinin yaratacağı skandalın sırf çocuğun zengin olması dolayısıyla örtbas edilmesi vs..

Kıssadan hisse tadındaki bu öyküler son derece özensiz bir şekilde "film" haline getirildiği için, ne yazık ki filmi sevmiyorum pek.. Bununla birlikte meseleyi doktrin bağlamında değil de, kişi/ler bazında ele aldığından filmin kiliseye karşı olan tavrı da çok keskin değil.. Aşk/seks güzellemeleri de kendi içlerinde değilleyenlerini barındırdığından fazlaca umutlu olabildiğim alanları değil filmin..

Eh, bir de finaldeki cümle var.. Belki her şeyin özeti o cümlede yatıyor: Keşke cümle kendi kendini gerçekleştiren kehanet olsaydı filan diyorsunuz.. Dedim..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.