The Adventures of Tintin



Steven Spielberg'ün '11 yapımı filmi The Adventures Of Tintin üzülerek belirtmeliyim ki, beklediğimden de kötü çıktı.. 

Filmin hikayesi şöyle: Uzun zaman önce Haddock ve Sakharine'in büyük dedeleri karşı karşıya gelirler, 200 kglık altın ve değerli mücevher taşıyan Unicorn gemisi batar.. Haddock, Unicorn'un üç tane maketini yapıp içlerine bir sır saklar: Sırrı sadece Haddock soyundan gelen birinin çözebilir, zira sır kuşaktan kuşağa aktarılagelmiş.. Günümüzdeki Sakharine'se boş durmaz ve Haddock'u sürekli sarhoş tutarak gemisini ele geçirir.. Tintin'se Unicorn'un maketini br antikacıdan almasıyla olaylara dahil olur.. Olaylar gelişir film devam filminin geleceğini söyleyerek biter..

Filmi izlerken hiç şaşırmıyorsunuz: Her şey son derece bildik şekilde ilerliyor.. Hatta öyle ki, film bir yerden sonra ciddi anlamda sıkıcı olmaya başlıyor.. Bittiğine sevinip, salondan çıkıyorsunuz.. Filmin temel sorunu, bildik olması değil: Örneğini defalarca izlediğimiz bir gizemli-aksiyon filmi olmasında.. Kendi klişelerini oluşturan alt-tür uzun dönemdir oldukça karlı bir yatırıma dönüşmüş olsa da, orta ve uzun vadede son derece çoraklaşacağa benziyor.. Çünkü filmler "o denli" birbirinin aynısı ki, The Adventures Of Tintin'de içerik açısından "yeni" hiçbir şey yok.. Tek yeniliği motion-capture yöntemiyle çekilmiş (başka) bir animasyon olması.. Ancak, şunu da belirtmeliyim ki, evet, Tintin'in animasyon kalitesi olağanüstü güzellikte ve fakat, uzun zamandır bunu "üstünlük" olarak görmüyorum: Bir dönem filmi nasıl ki dönem atmosferini canlandırarak işe başlıyorsa, bir aksiyon filmi nasıl ki etkileyici sahneler içermek için çabalıyorsa; bir animasyonun da teknik açıdan "iyi" olması gerekiyor..
Yanisi: '11 yılında bilgisayar (cgi) teknolojisi bu denli ilerlemişken, animasyon bir filmin "teknik" üstünlüğü o filme artı puan getirmek için uygun bir kriter değil benim açımdan.. O yüzden Tintin'in animasyon kalitesini konu etmeyeceğim..

Artık şuna kanaat getirdim: "Büyük" filmlerin hesapçı ("herkese hitap etmeliyim") yaklaşımlarının dışında kalmaya başlamışım: Komik bir sahne var, ardından daha önce görmediğimiz bir aksiyon sahnesi, biraz gizem, gelişen dostluk, kişiliğin değişimi, merkantalizmin hala etkisini yitirmemiş olduğu gördünüz mü, yine komik bir sahne, yine bir aksiyon diye giden (ve filmin türüne göre üç aşağı beş yukarı aynı şablonla ilerleyen) bu dizgeden son derece sıkıldığımı Tintin'i izlerken (belki bir 10 sn hariç) bir kez daha fark ettim.. Hayır, benim istediğim sinema bu değil.. Sinemanın doğası gereği entertainment amacıyla bile izlemeye başladığım Tintin'de bile sıkılıyorsam, yapacak pek de bir şey kalmamış demektir..

Filmden en çok zevk aldığım o 10 sn'ye gelirsek eğer, hepsi de sahne geçişlerinden ibaret: Maddock, Tintin ve Snowy'nin filikasının açık denizdeki halinden sokaktaki su birikintisine geçişe ve Maddock'la Tintin'in el sıkışmalarından çöl sahnesine geçişe hayran oldum.. Olağanüstüydüler, ancak hepsi de bu..

Ayırt edici hiçbir özelliği olmaması filmin korkunç bir şekilde aleyhine işliyor bana kalırsa.. Önemli olan teknik değil Spielberg, (aklıma ilk gelenler) bir Miyazaki, bir Svankmajer, bir Trnka gibi "yepyeni" görünen şeyler anlatabilmek.. 

Tintin de öyle bir karakter ki, su altından yüzse bile perçeminin dikliği bozulmuyor..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.