La Pianiste #5: Sansür ve Die Klavierspielerin


Başlıktan da anlaşılabileceği gibi bu yazının konusu film değil: Genel olarak kitap da.. Sansürü konuşalım istiyorum.. İlk "özel" gazetenin, Tercüman-ı Ahval'in 1861'de "eleştirel" yaklaşımının akabinde iki hafta süreyle kapatılmasıyla başlayan bir süreçten başlıyor.. Osmanlı'ya matbaa geleli çok olmamasına rağmen, etkisi hep hissedilecek sansür Demokles kılıcı gibi sallanmakta her yerde..

Cumhuriyet kurulduktan daha iki yıl sonra çıkarılan Takrir-i Sükun da çok katı kurallar içermekteydi ve İstiklal Mahkemesi'nin aldığı (sonsuz) sürgün kararlarıyla birçok kişi susturuldu.. Sonrasını zaten biliyorsunuz sanırım: Basın/edebiyat/radyo/tv derken internette de binlerce içeriğe ulaşma hakkımız elimizden alındı.. Ancak sansürün Türkiye'nin ayrılmaz, adeta gündelik bir hayat pratiği haline gelmesinde en büyük rolü oynayan TRT'yi anmamak olmaz.. "Katı" kuralları toplumsal bilinçaltına öylesine sirayet etmiş ki, yılbaşında dansöz oynatmak çoğu kanalın rutini haline gelmişti.. Özel tvler kurulunca yaşanan özgürlük de RTÜK'ün devreye girişiyle baltalandı.. Peşinden gelen internet döneminde hızına yetişilemeyen sansür uygulamalarının ucu Youtube'a da uzanınca "oha" dememek mümkün değildi, ancak bunu da kanıksadık: Nasıl olsa bireysel seyir için hazırlanmış DVD'lerin bile '05 yılından beri, 6 (yazıyla altı) yıldır sansürlendiği, bandrol verilmediği bir ülkede yaşıyoruz..

Açık konuşalım: Çin gibi, bir Kuzey Kore gibi, bir Küba gibi, bir Suudi Arabistan gibi görünürde çok farklı siyasal görüşler içermelerine rağmen, özünde otoriter olan bu ülkelerden pek de farkı olmayan bir ülkede yaşıyoruz.. Durum yıldan yıla kötüye giderken, bu sene Snuff'ın yayımcısı ve çevirmeni hakkında dava açılmasıyla kendine yer bulan bu ülkede, nice yazar mahkemelik oldu, tehdit edildi, cinayetlere kurban gitti..

Die Klavierspielerin de bu mengeneye sıkışan bir kitap: Hakkında açılan dava sonrası toplatılıp, satışı durdurulan kitap, mahkeme bitince 2. baskısı sansürlenmiş bir halde çıktı.. Önce o notları yazayım:
"Ben, betimlediğim şart ve koşullardan kuşku duymuyorum.. Endişelendiğim şey, konuları doğru dürüst sunabilmek, bunu her defasında yeniden denemektir.. Her zaman başarılı olmadığım kesin.. Ama bunu denemek benim hakkımdır ve her toplumun bu denemelerimi okumaya hakkı vardır.."
Elfriede Jelinek

"Elfriede Jelinek, yaşayan en büyük Avusturyalı yazarlardan biri olarak kabul ediliyor.. Piyanist, onun başyapıtı..
Pek çok dile çevrilerek yayınlanan ve ünlü Avusturyalı yönetmen Michael Haneke tarafından senaryolaştırılıp filme çekilen yapıt, 2011 Cannes Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü'ne değer bulundu ve ülkemizde de haftalarca gösterimde kaldı.. 10 Ocak 2002 tarihinde iki bin adet basılan kitabın baskı sayısının tükenmesine çok az bir zaman kala kitap, ülkemizde sıklıkla edebiyat eleştirmenliğine soyunan Muzır Kurulu'nun dikkatini çekti.. 27/2/2002 tarih ve 2002/50 sayılı Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu'nun raporunca muzır bulunan kitabın satışı, İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 25/3/2002 tarihli kararıyla durduruldu.. Halkın ar ve hata duygularını incittiği, cinsi arzuları tahrik ve istismar eder nitelikte genel ahlaka aykırı olduğu gerekçesiyle toplatılan kitabın ikinci baskısını sansür bantlarıyla yayınlamak zorunda kalıyoruz.. Kitabın içerdiği düşüncelerin mi, yoksa tüm dünyanın başyapıt olarak kabul ettiği bir eseri sansür bantlarıyla yayınlamanın mı daha utanç verici olduğunun takdirini ise okurlara bırakıyoruz.."
Everest Yayınları..


Asıl utanç verici olansa bence şikayet dilekçesindeki "4- Değerlendirme" bölümü.. Aynen alıntılıyorum-
daha doğrusu yazıyorum..
"İnceleme bölümünde de belirtildiği gibi kitapta; bir edebi esere yakışmayacak nitelikte; toplumumuza yabancı, geleneksel değerlerimize ters, örf ve adetlerimize aykırı olan öğretmen ve öğrenci arasındaki cinsel ilişki, tüm açıklığı ile ar ve haya duygularını rencide edecek biçimde aşama aşama tahrik edici bir üslupla anlatılmaktadır.. Bu tür bir ilişki toplumumuzun sosyal normlarına ters düştüğü gibi, uluslar arası normlarla da çatışmaktadır.. Çünkü cinsel ilişkinin mahremiyeti tüm toplumlarda müşterek bir olgudur..

Kitapta; başkalarınca gerçekleştirilen cinsel ilişkiden haz alınabileceği karakterinin kahramanının şahsında gerçekleştirilerek yaşanabilir davranış tarzı olarak benimsenmekte, şiddetten hoşlanan anti sosyal davranışlara sıkça vurgu yapılarak olumsuz kişilikler örnek gösterilmektedir..

Ayrıca kitabın, estetik yapıdan uzak olduğu; zaman zaman argo ve amiyane tabirlere rastlandığı, bayağı ve ustalıksız anlatım tarzlarına başvurularak; bu tür eserlere rastlanmayacak ölçülerde, tarihin belli bir dönemine medeniyeti ve ahlakıyla damgasını vuran Türk Milletinin kimliğinin aşağılandığı, şehvet düşkünü varlıklar olarak gösterilmeye çalışıldığı müşahede edilmektedir..

Bu nedenle; kitaptaki yazıların normal sınırlar içinde kaldığını ve toplumun normlarıyla çatışmadığını iddia etmek mümkün değildir.. Zira insanlar ilkel hayatlarından bugüne kadar dünyanın her yerinde ve her toplumunda cinsi uzuv bölgesini kapalı tutmayı ve cinsi münasebetin gizliliğini vazgeçilmez kural olarak uygulaya gelmişlerdir.. Bu, toplumumuzda da böyledir.. Toplumumuzun ahlak anlayışı ve kuralları ile örf ve adetlelri cinsi münasebetin aşikarlığını kabul etmez.. Toplumlar varlıklarını koruyabilmek ve toplum düzenini sağlayabilmek amacyla sosyal normları oluşturmuşlardır.. Basın-yayın, araç ve organları bizzat bu normlara uymak zorunda oldukları gibi, toplumu bu konuda yönlendirme, ikaz etme, hatırlatma görev ve sorumluluğu ile de yükümlüdürler.. Bu görev ve sorumluluk toplumsal niteliklerdir.. Söz konusu kitapta yayınlanan yazıların bu toplumsal görev ve sorumluluk ile bağdaştırılması mümkün değildir.. Söz konusu kitapta asıl ağırlığın sekse yöneltilmiş olduğu, kitabın toplumun ahlak yapısıyla bağdaşmadığı ve halkın ar ve haya duygularını incittiği, cinsi arzuları tahrik ve istismar eder nitelikte genel ahlaka aykırı olduğu,

Ayrıca; müstehcen nitelikli bir kitabın öncelikle muzır olacağı muhakkaktır.. Ancak, bir aydan uzun süreli yayınlar kategorisinde değerlendirileceğinden 1117 sayılı yasaya 3445 sayılı kanunla ilave edilen Ek-2 inci madde kapsamına girmediği kanaatine varılmıştır.."

Aynı kafayı, yapısını tüm diğer sansür girişimlerinde bulabilirsiniz.. En kötüsü de her seferinde bu zihniyeti ciddiye alan, daha kötüsü destekleyenlerin var olduklarını bilmek..





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.