Sílení


Jan Svankmajer'in '05 yapımı filmi Sileni, deli ötesi muhteşem bi güzellik.. Filmin tek bi kusuru var, o da Svankmajer'in proloğu.. Filme g/ereksiz bi ciddiyet katan bu prolog olmasa, hayatımın filmleri listesine bile girebilirdi Sileni..

neysse,, senaryosunu iki Poe kısa-öyküsünden (The Premature Burial ve The System Of Doctor Tarr And Professor Fether..) çatan, üzerine de Marquis de Sade sosu bulayan filmin öyküsü şu şekilde: Akıl hastanesinde bulunan annesinin ölümüyle sarsılan Jean'ın geçirdiği bi paranoid atakla açılıyor film: Sonra Marquis'yle tanışıyor.. Marquis, gayet "hastalıklı.." bi mizah anlayışına sahip, sağanak yağmur altında Jean'ı arabadan indirip, bi süre sonra yeniden alıyor ve onu evine getiriyor.. Ertesi gece Marquis'nin önderliğinde gerçekleşen bi pagan ayinini röntgenleyen Jean, gitmek istiyor ve fakat buna izin vermek istemeyen Marquis, fake bi ölüm/gömülme hazırlıyor.. Marquis'nin anlattığı hayat hikayesi, Jean'ın durumuna yakın olduğundan onun tedavi önerisini kabul ediyor ve bi akıl hastanesine yatıyor.. Orada Charlotte'un tuzağına düşen Jean, bi gece hastanenin mahseninde tutulan eski ekibi serbest bırakıyor: Ve fakat yeni ekip "oldschool.." yöntemlerle çalıştığından durum daha kötü bi hale geliyor ve filmin açılışında Jean'ın gördüğü hayal gerçeğe dönüşüyor..

Film, olağanüstü.. Özellikle iki plan arasındaki sakatat animasyonları, bilinçaltınıza yeni imgeler hediye/tecavüz ediyor: Dil, göz, beyin, et, burun, kemik, domuz ve insan kafatası, kıyma vs.. etrafta gezinirken bi yandan büyülenirken, bi yandan rahatsız etmeyi başarıyor..
Film, Poe öykülerinden yararlanmasının yanı sıra, atıf Marquis de Sade'a da saygı duruşunda bulunuyor: Marquis karakteri Sade'ın vücut bulmuş hali: Sade'ın söylemleri eksiksiz bi biçimde yansıtmasının yanı sıra, filmdeki pagan ayini, eşine pek de rastlanmayacak bi güzelliğe sahip: Büyülüyor adeta-
özellikle de İsa'nın bedenine çivi çaktığı ve keçi maskını taktığı anlarda-
rosicrucianist görünme pahasına bile olsa :))

Filmin temel derdi psikolojik/psikiyatrik tedavi yöntemleri olmasına rağmen, bu temayı ancak ikinci yarısında işlemeye başlıyor: Bu noktada, hastanelerin uyguladıkları tedavi yöntemleri konusunda iki ekibi karşı karşıya getirirken, ikisine de herhangi bi s/empati duymamızı engelliyor: "Eski usul.." yöntemlerdeki şiddet ve sınırlama durumunu tabii ki kabul etmek mümkün diilken, "mutlak özgürlük.." kulağa hoş gelmesine rağmen, tedavilerde ilerleme kaydedilemesinin altını çiziyor film: Üçüncü bi yöntemden daha bahsediyor: Saydığı bu iki yöntemin en kötü yanlarını almasından..

Akıl hastanesinden toplum alegorisi çıkarmak yeni bişii diil: Bu türün gelmiş geçmiş en önemli filmlerinden Shock Corridor'un izlerini bulmanın mümkün olduğu filmin, asıl ilham aldığı yapıtsa Marat/Sade..
Marquis, zaten Sade.. Marat rolünüyse Jean üstleniyor Sileni'de.. Hatta Charlotte karakteri de, Marat/Sade'da Marat'ya suikast planlarken, burada da benzer bi işleve sahip.. Filmde Marat ve Sade arasında geçen tartışmalar, burada Marat ve Jean arasında geçiyor.. Sade, tüm o yıkıcılığı ve alaycılığıyla Marat'ya seslenirken, kendisi sakin bi şekilde karşı çıkmaya çalışıyordu.. İki filmi art arda izlemek Sade-overdoseuna sebep olma potansiyeli taşısa da, tavsiye edebilirim gönül rahatlığıyla..

Animasyonları, oyunculukları (ki, tüm karizmasıyla Pavel Novy de kadroda..), ele aldığı meselesi ve tabii ki Sade'ı kutsayan haliyle Sileni, Jan Svankmajer filmografisinin gözbebeği..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.