Cannibal Holocaust


'80 yapımı Cannibal Holocaust, her ne kadar "kötü.." bi film olarak bilinse de, bence hakkaten ii bi film: Bunu söyleme sebebimse, söylemeye çalıştıkları: Tabii bu söylemeye çalıştığı şeyler, filmdeki sahnelerin kopardığı gürültüyle gümbürtüye gitmiş olsa, filmin temel meselesini geri plana atsa, sorgulama/söylemeye çalışma durumunda didaktizme kaysa da, filmin cidden elle tutulur ve ayakları yere sağlamca basan bi derdi var: Hangimiz daha vahşiyiz?? Ya da şöyle soralım, hangimiz daha yamyamız: Ki, filmi bu yönüyle ele alacağım..

Hikayesi şu şekilde: Alan, Faye, Jack ve Mark tvlere belgeseller hazırlayan bi ekip ve fakat, filmin ilerleyen anlarında görüyoruz ki, kendilerinin tek derdi rating: Hatta öyle ki, zamanında The Last Road To Hell adıyla askerlerin sivillere işkence ettiği bi belgesel dahi çekmişler.. Bunu yapmak içinse belgeselde "rol alan.." askerlere para vermişler.. neysse,, ekibin sonraki projesi de Amazon ormanlarında hala taş devrinde yaşayan ilkel kabileleri çekmek.. Ve fakat iki ay geçmesine rağmen dönmeyen ekip üyeleri yüzünden bağlı oldukları kanal yöneticileri endişelenmeye başlıyorlar ve bunu araştırmak için ülkedeki en ünlü antropologlardan Harold Monroe onları aramak için yola koyuluyor.. Amazon'a vardığında rehber ve yanlarındaki bi kişiyle ekibin izini süren Harold çeşitli izler buluyor ve fakat hala onlara ulaşamıyor.. Kabilenin yaşadığı yerde de amacına ulaşamayan Harold, diğer kabileye de bi bakıyor ve orada üçlünün cesetleriyle karşılaşıyor: Yanlarındaki kameralarla birlikte.. Kabilelerle gayet ii anlaşan Harold, New York'a geri dönüyor ve ekibin çektiği kasetleri izlemeye başlıyor.. Gördükleri karşısında şaşkına dönen (böyle bi kalıp var diye kullandım bunu..) Harold, kanal yöneticilerinden bunları yayımlamamasını istiyor ve fakat rating her şeyler demek olduğu için buna olumsuz yaklaşan yöneticilerle birlikte kasetlerin geri kalanını izlemelerini rica ediyor.. İzledikten sonra yöneticilerden biri, birisi makiniste "bu kayıtları yak.." diyor ve film Monroe'nun sorusuyla bitiyor..

Eet, filmin temel derdi de bu soru: Hangimiz daha yamyam?? İlkeller mi, yoksa gelişmişler mi?? "Eheh, tabii ki batı dünyası.." deme kolaycılığına bulanmadan filmin bu soruyu sormak için kurduğu düzeneğe bakmak lazım: Bi kere ekibi sahtekar olarak tanıtıyor: Yani bu kişiler rating uğruna her türlü şeyi yapacak durumdalar-
tanıdık gelmiş olması lazım.. Ancak, Amazon'a gittiklerinde tam anlamıyla şirazeden çıkıyorlar: Belgeselci yaklaşıma sahip olmadıklarını bildiğimiz için yaptıkları "şaşırtmıyor.." ve fakat "bundaki güdülenmelerinin sebebi ne??" sorusuna film cevap vermiyor.. Bu noktada da, klasik Beyaz Adam metaforu devreye giriyor: Amerika'ya adım atışından sonra gerçekleşen Kızılderili soykırımını çağrıştıran, hatta açıkça buna göndermeler yapan filmin bunu-yeniden, kendince kurguladığını söylemek mümkün-
bu noktada filmi Apocalypto'yla birlikte izlemek çok ilginç bi deneyime dönüşebilir misal: Çünkü biri, birisi olaylara Beyaz Adam tarafından bakarken, Cannibal Holocaust diğer taraftan bakmayı, dahası onların yanında durmayı tercih ediyor..

Başka bi açıdansa sadece zevk için insanlara eziyet eden, onları diri diri yakan, tecavüz eden belgesel ekibinin nedensiz şiddete meyyal olmalarının altını doldurmaya gerek olmayabilir: Bu noktada da bizi Melanie Klein karşılar tabii, de, ona girecek diilim..

İlkel kabile üyeleriyse erkek egemen bi toplumun tüm özelliğini sergilemekte: Kadınlara tecavüzler, hatta zina gerekçesiyle korkunç şekilde cezalandırılmalar, doğan bebekleri öldürmeler (ki, Ultimo Mondo Cannibale'de de benzer bi sahne var..), belgesel ekibindekilerin tecavüzüne uğrayan kadını kazığa geçirmeler filan: Birbirine düşman olan iki kabile, Yanomamo ve Shamatari diğer kabileden ele geçirdikleri kişileri de öldürüp yemekle meşgul zaten.. Onlar da gayet vahşiler: Kendilerine zarar veren belgesel ekibindekileri teker teker cezalandırırken de.. Filmin tarafsız olma gibi bi derdi olmadığı için, katharsisi bu şekilde sağlaması da oldukça işlevsel düşünülmüş..

Ancak buna rağmen, film gösterime çıktığında hemen yasaklanıyor.. Ki, sonrasını biliyorsunuz zaten: Hala kalkmayan yasaklar, açılan davalar filan derken; filmle ilgili iki efsane bilgiyi anmadan geçmek olmaz:
Fİlmin dvdsinde de büyük bi övgüyle yazıldığı belli olan, Japonya'da E.T.'den sonraki en büyük gişe başarısına imza atışı, diğeri de sadece 10 günde bütçesinin 10 katını gişeden kaldırmış olması (2.000.000$..)

Özellikle "snuff film.." dedikodusu ve aynı sebeple Deodato'ya dava açılması filmin etrafında oldukça büyük bi kitlenin toplanmasına ve gösterimi çoğu ülkede yasaklanmış ya da sansüre uğramış olmasına rağmen (tam da o sıralarda patlayan video kaset kültürüyle birlikte..) elden ele dolaşarak underground bi fenomene dönüşmesine katkıda bulunduğu da başka bi gerçek.. Hızla kült statüsüne yükselen filmin, özellikle hayvanların kamera önünde katledilmesi dolayısıyla fecii tepki topladığı da ortada.. Haksız da diil hani.. Cidden gerek var mıydı diye soruyor insan -yine..

1 yorum:

Halim BAYKUŞ dedi ki...

İzlenilebilecek filmler arasındadır.

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.