Requiem For A Dream


"Harry.. Bugün gelebilir misin??"
"Eet.."
Çok az (hatta sadece 7..) filmde içimi böylesine dağlayan diyalog (gerçi bi tanesi monolog..) var.. Bi tanesi de bu filmde.. Konuşma birbirine umut vererek sürse de, Marion gözyaşını siliyor.. Ve partiye gidiyor..

(Arkadaşlarını kastederek..) "Bana ihtiyaçları yok.. En güzel yerde ben oturuyorum: Neden biliyor musun: Çünkü televizyona çıkacağım??"
Sara, hastanede arkadaşlarını kesilmiş saçlarıyla karşıladığında ve onlar hastane bankında birbirlerine sarılıp ağladıklarında, Sara tv şovunda kendi mutlu sonunu izliyor.. Artık bu noktada nefes almak istiyor insan..

[Böylesine duygusal bi giriş yapmayı planlamıyordum aslında..]
!f'in ilk senesinde izlediğimde hissettiklerim zamanla azalsa da, filmi yazmak için yeniden izlediğimde yine aynı sahnelere aynı tepkilerle (ağlama isteği..) karşılık verdim.. Böylesine soğuk olmasına rağmen aynı zamanda insanın boğazına takılan bişii, film.. En büyük gücünüyse, tabii ki Hubert Shelby Jr..'ın romanı, kurgusu ve Clint Mansell imzalı olağanüstü müziklerinden alan filmin öğelerinden diil de, özellikle kurgusundan bahsetmek istiyorum..

Eğer "bu.." hikayeyi lineer bi şekilde anlatsaydı film, muhtemelen "bu.." kadar etkileyici olmazdı, olamazdı.. Bağımlılık olayının doğasına uyacak şekilde bissürü leitmotife ve fecii kesmelere başvuran film, video-klip estetiğiyle birlikte zamanının ruhunu yakalıyor-
ki bence filmin en büyük başarısı da bu..

Marion, uyuşturucu ya da para için zorda kaldığında birlikte oluyor.. Ty'sa Big Tim'e "ne isterse vereceğini.." söylemesine rağmen, mal alamadığını söylüyor misal bi yerde.. Arnold'la son sevişmesinde ışıkları kapatmasını isteyen Marion'ın, öncekilerde ışığın açık ya da kapalı olmasıyla ilgilenmediğini öğreniyoruz-
gelicem buna yine.. Ve tabii ki Big Tim'e oral seks yapması ve "ass to ass.." sahnesi-
ki, bu sahneyi izlerken duyduğum hissin benzerini (hatta aynısını diyelim..) They Shoot Horses, Don't They'de de duyuyorum-
şurada bahsetmişim bundan, hımm..

Bağımlılık/yerleşik estetik kalıplar ve onlara uymanın zorunluluğunu film Sara üzerinden öylesine güzel işliyor ve Ellen Burstyn o kadar muhteşem oynuyor ki, diğer karakterlerin uyuşturucu bağımlılığı sönük kalıyor bunun yanında: Yalnız ve yaşlı olduğu için (kendisi böyle düşünüyor..) tutunacak hiçbişiiysi kalmayan Sara'nın tvye çıkma ihtimali onu hayata bağlıyor.. Bi bakıma kurban olmayı seçiyor Sara.. Gelen formu doldurup, zarfı öpüp posta kutusuna attığında ne kadar sevinçli ve eminse, tv binasına gittiğinde de şova çıkacağından o kadar emin.. Hiçbi değişiklik olmuyor.. Yine yalnız ve yaşlı.. Hala tvye çıkacağı günün hayalini kuruyor, insanların ondan hoşlanacağı fikrinin..
Marion da: Aynı: Önceden de kendisine "dünyadaki en güzel kızsın.." iltifatları edilmiş olmasına rağmen, o, sadece Harry'nin söylediğini ciddiye alıyor.. Sadece onun yanında kendini "birey.." gibi hissediyor.. Sadece ailesiyle olan ilişkisiyle sınırlandırılamayacak bişii bu: Bu birey olamama durumunu öylesine içselleştirmiş ki Marion, gayet ii olduğu tasarım işini bile yapmıyor, yapamıyor: Kendi başına yaptığı çizimleri ondan başkası görmüyor, onları yırtıp atıyor.. Sonra Ty ve Harry, uyuşturucu konusundan para kazanacaklarından bahsederken -belki de farkında dahi olmadan, Marion'dan bahsetmiyorlar: "Benim payım ne??" diye sormak zorunda kalıyor.. Ve Harry, para kazanmak için Marion'ı Arnold'a gönderiyor.. Marion bişiiler ima etse de, bu -artık, Harry için önemli olmuyor.. Ve o diyalog sahnesi.. "Birey.." olmaktan vazgeçen Marion, kurulu düzeni kabullendiği/-ebildiği için finalde gülümseyebiliyor: Sara'ysa hala itaat etmediği için..
Küvette atılan çığlık.. Bi rüya için ağıt..

*: Bu yazıyı, teü, Lux Aeterna eşliğinde yazdım..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.