The Lovely Bones


The Lovely Bones'un fragmanını ilk izlediğimde içimde çok garip bi his kalmıştı: King Kong'u izlediğimdekine benzer bi his diyebileceğim bu his sayesinde beklentimi hemen minimuma düşürmüştüm, hayal kırıklığımı azaltmak için: Ve fakat bu da yeterli olmadı: Lovely Bones, fazlasıyla kötü bi film/proje..

Filmin Oscar için (Oscar bi metafor sadece, eet..) çekildiği öylesine bariz ki, Clint Eastwood filmleri gibi duruyor, eheh: neysse,, Peter abimiz film yaş sınırı almasın, gişesi sağlam, "ciddi.." ve "görkemli.." olsun böylece ödül radarına girsin diye öylesine kasmış ki, zaten çok da fazla bi anlam barındırmayan öyküyü iiden iiye -iice, harcamış-
buna gelicem yine..

Susie, 14 yaşında komşusunun tecavüzüne uğrayıp öldürülüyor.. Ve fakat cennete gitmeyi/ reddedi../p, arafta kalmayı seçiyor: Ailesini, Ray'i ve onu öldüren komşusunu izliyor.. Aslında unutulmaktan korkuyor Susie, ve bu yüzden cennete bi türlü gidemiyor-
bi de Ray'le öpüşememenin uktesiyle..
Babasının onu hiç unutmayacağını anlayan Susie, sonunda cennete gidiyor ve bize mutlu ve uzun bi hayat diliyor..
Dilemesine de, bu/nlar filmi kurtarmıyor ne yazık ki..

Öncelikle şunu belirteyim: Gayet "minimal.." olması gereken sahnelerde dahi, Peter Jackson kendisini tutamıyor, Araf sahnelerine herhangi bi lafım yok ve fakat, sıradan bi banliyö sokağı, ev içi sahnelerinde dahi abartılı yönetmen trüklerine başvurması filan cidden bi zaman sonra iç baymaya başlıyor: Zorlama gerilim ("her gece aynı rüyayı görüyorum, o eve girersem bi daha çıkamayacağımı biliyorum.."), zorlama mizahla ("35 yaş genç diildir, Groovyteen..) ve zorlama bi aile dramıyla (annenin evi terk etmesindeki tek sebep adamın işiyle meşgul olması sanırım.. Başka bi sebebi varsa da, ben kaçırdım demek ki..) birleşince film de giderek kan kaybetmeye başlıyor.. Oysa, Peter Jackson, gerilim yaratma konusunda son derece başarılı biri, birisiyken, dahası fecii komik filmlere imza atmışken, dram (ve cinayet..) konusunda da başyapıt düzeyinde işler çıkarmışken bu filmin neden böyle olduğu sorusu da cevaplanmayı bekliyor haliyle: "Neden ha neden??"

Filmin başka bi sorunu da, pedofili ve ceza konusundaki tavrı: Önce ceza konusundan başlayalım: Filmin bireysel adaleti savunmaması/onaylamaması ii bişii, ve fakat Susie'nin kardeşinin "delil.."i bulmasına ve ananesine göstermesine rağmen suçlunun yakalanmayıp, Tanrı'nın adaletiyle "ceza.."landırılması fazlasıyla naif kaçmış-
filmin uyarlandığı kitabın yazarı Alice Sebold, 17sinde tecavüze uğramış: Ki, kitap da otobiyografik izler taşıyor muhakkak: Ve fakat kendisi şikayetçi olup, suçlunun ceza almasını sağlamış..

Filmin pedofili konusuna eğilmeyişi, daha doğrusu sadece ima etmesi bi bakıma mazur görülebilir (zira filmde Susie'nin tecavüz ve öldürülme sahneleri de gösterilmiyor..), ve fakat diğer yandan katili sadece küçük yaştaki çocukları öldüren biri, birisiymiş gibi tanıtıyor ki, kaş yapayım derken göz çıkarıyor adeta.. Ki, bunu da -yine, gişe kaygısına bağlamak istiyorum..

Öyle işte.. Susie'nin devasa gözleri, anane rolündeki Susan Sarandon ve acılı baba rolünde Mark Wahlberg oldukça iiler..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.