Hugo



Martin Scorsese'nin '11 yapımı filmi Hugo'yu ancak bugün, ve hatta A Dangerous Method yerine seçerek, izleyebildim-
çalışmak kötüdür..

Filmin hikayesini özetlemekle uğraşmayacağım.. Bahsetmek istediğim şey Martin Scorsese'nin tutkusu-
başka bir şey daha var, ona sonra geleceğim..

İlk olarak '90'da sonrasında da '07'de kar amacı gütmeden sinema vakıfları kurarak eski filmlerin restorasyonunu üstlenen bir figür her şeyden önce Martin Scorsese: Hatta ülke sinemamızın önemli filmlerinden Susuz Yaz'ın ve Hudutların Kanunu'nun restorasyon işlemleri için gerekli ücreti de World Cinema Foundation sağlamıştı..  Sinemaya ne kadar değer verdiğini de takip ediyorsanız, biliyorsunuzdur.. Açıkçası belli bir dönemdir (Gangs Of New York'la başlayan bir süreç diyelim) Scorsese filmi izlemek istemiyordum.. Gangs Of New York'u beğenmemiştim, sonra ne olduysa Oscar muhabbetinin cılkı çıktı, Departed bana göre tam bir fiyaskoydu.. Oscar sonrası da Scorsese sinemasına uzak kalmaya devam ettim.. Ta ki Hugo'ya kadar.. 

Hugo'yu izleme sebebimse üstteki paragrafın giriş cümlesinde yatıyor: Bir sinema-sever olarak Martin Scorsese figürü.. Bu figür bana "yönetmen" Scorsese'den daha çok hitap ediyor.. Hugo'da da işin teknik kısmını bir yana bırakırsak, filmin ruhuma dokunduğu anlar da tam olarak "yönetmen"  Scorsese'nin değil, sinema-sever Scorsese'nin devrede olduğu anlara denk düşüyor.. Melies'in -kendi ağzından- geçmişini anlattığı o olağanüstü bölüm mesela: Gözlerim doldu.. Benzer şekilde teşekkür konuşmasını yaptığı sahnede de.. Çünkü oradaki şey -nasıl desem, saf-sinema-sevgisi.. Scorsese'nin de bir yönetmen olarak Melies'e karşı duyduğu sevgi-saygıyı hissedebiliyorsunuz o sahnelerde.. Ben hissettim, hatta teşekkür ertesinde perde açıldıktan sonra ağlamaya başladım..

Öte yandan, Melies'i sinema-tv öğrencilerinden daha fazlasına tanıtma gibi bir işlev görüyor Hugo.. Ki, değinmek istediğim diğer konu da bu: Artık çoğu şeyi sinemadan öğreniyoruz: Yunan mitolojisi, Facebook'un kuruluşu, önemli şahsiyetlerin hayatları, uzak-yakın geçmişteki kültürel/siyasi olayları vs.. Evet, modern insanın vakti pek yok belki, ama; filmler aracılığıyla öğrendiklerimiz yeterli mi?? Dahası bu filmlerde edinilen "hap" bilgilerin, şöyle bir zararı olabilir mi: Aynı şeyleri bilen/konuşan bir toplum.. Ortadaki handikap bu: Melies'i geniş kitlelere -yeniden, tanıtmak evet büyük bir güzellik; fakat bununla birlikte Melies hakkında hep "aynı" şeyleri konuşacak bir kitle de oluşturuyor bu.. Bunu filmi eleştirmek adına söylemedim, genel olarak Hugo'dan bağımsız bir tespit..

Film görsel açıdan müthiş: Açılış sahnesinden itibaren içinden çıkamıyorsunuz-
3-dli yorum oldu :)) 
Ben Kingsley ve Helen McCrory ışıl ışıllar.. Saatin dev sarkacının sallandığı sahnelerse olağanüstüydüler.. 
Sinemayı seven herkesin de izlemesi gerektiğini düşünüyorum: Melies'in modasını "geçiren" zaman, "şu anki" tekniklerin modasını da geçirdiğinde birileri de Martin Scorsese hakkında film yapar mı??

"Hepsine hükmedecek tek sinema, hepsini o bulacak: Hepsini bir araya getirip, salonda birbirine bağlayacak.."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.