Bizim Büyük Çaresizliğimiz



Barış Bıçakçı'nın aynı adlı romanından uyarlanan Seyfi Teoman'ın '11 yapımı filmi Bizim Büyük Çaresizliğimiz'i izlemeye büyük bir şevkle oturmuştum halbuki.. Derken ~5 dk sonra sıkılmaya başladım, film bittiğindeyse ciddi anlamda sevindim.. Bu "şey" sona erdiği için..

Uzun sayılabilecek bir süredir "edebi" eser okumuyorum, çünkü betimleme okuma/duymaya karşı ciddi bir önyargım var, kabul ediyorum.. Bununla birlikte Türk edebiyat tarihini de ortaokul ve lisede "zorla" okuduklarımdan biliyorum: Evet, Türk edebiyatı konusunda berbatım.. Ancak, bir arkadaşımın tavsiyesiyle Bizim Büyük Çaresizliğimiz'i okumuştum bayağı bir önce.. Kimi son derece "edebi" anlar içermesi, Ender'in kompleksli bir narsisist olması, sadece Ender'in gözünden ayrıntılara vakıf oluşumuzun beraberinde getirdiği yanlılık hissi zaman zaman itici olsa da, kitabın görece naifliği idare ediyordu.. Ve genel kanının aksine, Ender'le Çetin'in arasında örtük bir eşcinsel ilişki olduğunu düşünmüyorum, aksine Ender'in Çetin'i hor gördüğünü düşünüyorum-
bu kısma geleceğim yine..

Film ise kitabın görece "samimi" dokusunu üzerinden tamamen sıyırarak adeta bir Haneke filmi formatına kavuşmuş: Haneke sadece bir örnek, "buz" gibi üslup asıl kastettiğim-
şu sıralar örneğini sürekli görmekteyiz.. Seyfi Teoman stile öylesine abanmış ki, (oyunculuk dahil) geri kalan her şeyi boşverip bir "Avrupa" filmi çekmeye soyunmuş: Ancak bana kalırsa bu formül, son derece etkili "yerel" unsurlarla bezeli kitabı sırtından bıçaklıyor.. Dahası, bu biçimci yaklaşım oyuncu yönetimini de öylesine etkilemiş ki, hiçbir mizansen/diyalog/monolog "gerçek" olamıyor, karakterler adeta programlanmış robotlar gibi hareket edip, konuşuyor.. Oyuncu ekibinden sadece Fatih Al kendisine ayrılan alanda bir şeyler yapmaya çalışıyor, bu sığlıkta karakterine görece bir derinlik kazandırabiliyor.. 

Ender ve Çetin meselesi: Açıkçası film/kitapla ilgili neredeyse bütün briflerde örtük bir eşcinsel ilişki vurgusu yapılıyordu: Kendi adıma öküz altında buzağı aramaktan farksız bir yaklaşım olarak görüyorum bunu: Zira Anadolu dostluğu diğer kültürlere oranla daha "samimi" bir boyutta yaşanıyor, Ender'in de "aşk" tiratları atarken, asıl kastettiğinin "bu" olmadığını ayan beyan okumak mümkün: Çünkü Ender kendini dışarıdan seyretmekle o kadar meşgul bir insan ki nefes almadan içini Nihal'e (okuyucuya) dökerken bu "aşk" vurgusunun kafasında kurduğu gibi bir feedback alacağını umuyor: Çetin'le olan dostluğunda da bu ayrımı görmek mümkün: İkisi de son derece farklı karakterler, hatta Ender ileri gidip Çetin'in sistemin kölesi olmasını (kendisi freelance çevirmen olduğundan) eleştirebiliyor, onun burjuva zevklerini ("etin var mı usta??") küçümsüyor.. Çünkü Çetin'in bunları yaparken samimi olmadığının farkında (olduğunu sanıyor..) Aslında bu, narsisistler için son derece tipik bir yaklaşım: Yansıtarak özdeşleşiyor Ender Çetin'le.. Ender'in  şiir üzerine "ağır" tiratlarının yanında Çetin'in Çiftlik'te Fidayda eşliğini oynadığı sahneyi düşünün bir: Ender'in üstün olduğuna -sürekli, inanması için Çetin gibi her an küçümseyebileceği birine ihtiyacı var: Kendi ego tatmininin yakıtını bundan sağlıyor çünkü..

Gerçekten "kötü" bir film olmuş BBÇ: Ve bundaki bütün sorumluluk da Seyfi Teoman'a ait: Başka bir yönetmenin elinde çok daha samimi ve etkileyici hale gelebilecek potansiyele sahip bir hikayeyi yönetmenlik kaygıları (şekilcilik diye okuyunuz) uğruna böylesine mahvedebildiği için.. 

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Kesinlikle doğru tespitlerle dolu bir yazı olmuş. Seyfi Teoman 'tatil kitabı'nda da başarısız bir yönetim sergilemişti ama o filmi de bu filmde birçok ödül aldı. Benim anlamadığım mevzu bu. Nasıl oluyor da bu vasat filmler medyada şişirilip yarışmalarda ödüle boğulabiliyorlar. Aynı şeyi ben Çoğunluk için de düşünmüştüm. O filmde değerinden fazla ilgi gördü kanımca.

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.