The Truman Show


'98 yapımı Peter Weir filmi The Truman Show, süper ötesi bir güzellik, bir klasik.. Al işte, yazı bitti.. Bu kadardı zaten söyleyeceklerim.. Uzun bir yazı olmayacakmış gibi hissediyorum hem..

Hikayesi kısaca şöyle: Truman Burbank daha doğumundan itibaren kendi adını taşıyan tv şovunun yıldızıdır.. Şovsa dünyanın o zamana kadar gördüğü en büyük platoya sahip: İnşa edilen adada yaşayan Truman'ın çevresindeki her şey sahteyken, sadece kendisi gerçek.. Ancak ölmüş olan babasının bir gün yeniden karşısına çıkmasıyla paranoyası da başlıyor-
bir de geçmişte Slyvia'nın söyledikleri var..
Her şeyin aslında yalan olduğunu düşünmeye başlayan Truman her ne kadar yatışmış görünse de, bir gün tüm korkusunun üzerine giderek "gerçek.." dünyaya adım atmak için yola çıkıyor..

Film, '90larda fırtına gibi esmeye başlayan reality-show anlayışını bir adım daha öteye taşıyarak tüm hayatı bunun üzerine kurulu bir adamı konu ediyor: Bu akımın ilk öncülerinden The Real World'ün yarattığı etki dışında, Big Brother'ın ilk denemesi yapıldıktan bir yıl sonra gösterime giren film, çok sağlam senaryosuyla takdiri fazlasıyla hak ediyor: Tartıştığı pek çok şey var: Medya eleştirisi, insandaki (zaman zaman sadistik bir ton kazanan..) gözetleme hissi, Christof'un Truman'a karşı beslediği hisler ve ortada olan bir yaşam hakkı: Nasıl olmalı?? Seçme şansı var mı??

Şu son iki şey hakkında birkaç kelam edeyim: Christof'un Truman'ı daha doğumundan itibaren her anını kaydetmesi bir yana, onun yaşamına yön verişiyle (hapishane benzetmesi yapmayacağım, korkmayın..) aslında etik açıdan oldukça sorgulanabilir bir duruma geliyor: Zira, her ne kadar onun ihtiyaçlarını karşılasa, eğitim, sağlık, barınma vs.. konularda bir "ihlal.." yapmasa da, yaptığı manipüle etme gücü öylesine korkunç ki, bir insanın Tanrı'sı konumuna geliyor.. Peki kendisi bu hakkı nereden buluyor?? Böyle bir hak var mı dahası?? Dramatik sos dökerek servis ettiği ilk adım, ilk diş çıkarma vs.. gibi şeyler bir yana, baba kaybıyla gelen deniz-travması gibi bir fikri çocuğa aşılaması kabul edilebilir gibi değil: Beri yandaysa bu "suç.."a ortak olan, dahası kocaman bir Truman endüstrisi yaratan seyirci kitlesi var: Filmin diğer eleştirel kısmı da burada yükseliyor, mükemmel final sahnesi kadar, 10.000 küsur gün boyunca Truman'ı izleyen "halk.." da en az Christof kadar suçlu..

Beri yandan Christof'un Truman'la kurduğu baba-oğul ilişkisi de ilginç: Uyurken ekrandan Truman'ı seven, dahası ona böylesi bir "cennet.." inşa eden Christof, her ne kadar röportajda Truman'ın seçimlerinde özgür olduğunu belirtse de, climaxte onu öldürmeye teşebbüs edişiyle korkunç bir figüre de dönüşüyor: Filmin leitmotifli final sahnesi çok güzel olsa da, Christof'un yaşadığı duygu durumu da son derece epik bir hale getiriyor..

Hiçbir zaman özgür olmamış bir adamın hikayesi: Sartre'ın insanı özgürlüğe "mahkum.." etmesi boşuna değildi halbuki..

1 yorum:

Adsız dedi ki...

O setteki gerçek kurban kim? Truman mı? Yoksa sette hergün çalışmak zorunda olan ve ortalıkta gezen yalanın farkında olanlar mı? Çünkü Truman yaşadığı gerçeğe inananarak ve onu hissederek yaşıyor, çalışanlar(oyuncular)ise hisleri olmaksızın sadece rolleri gereği yaşıyorlar. Truman intikamını kimden alacağını da biliyor. Ya çalışanlar intikamlarını kimden alacak?(Memento?). Truman modern insanlar arasında en şanslılardan bence. Medyaya ve onun hipnotize ettiği insanların alışkanlıklarına gelince size katılmamak elde değil sayın Yucitek. Bence medya etkisindeki insanların hepsi biraz Truman. Öyle ki tüm korkuları da özlemleri de medya tarafından yerleştirilmiyor mu benliklerine.

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.